Altüst Röportajı

19 Ağustos 2009 Çarşamba yorum

Müzik hikayeniz nasıl başladı?

2005 yılının nisan ayıydı yanılmıyorsam, Gökhan ve ben beraber birşeyler yapmaya karar verdik ancak buna grup olalım v.s. diye başlamadık. Ben söz yazıyordum Gökhan’da esasında bunların birer şarkı olabileceğine inanıyordu ve böyle başladık. Eğer sorduğun soru müziğe nasıl başladığımızsa, boşver onu : )


Muğla’da yaşıyorsun bildiğim kadarıyla? Sence bir müziği üretirken yaşadığın yerin önemi var mıdır?


E tabi ki vardır. Eğer bir demo kaydı için taa 600 km aşıyorsan ve ardından gitar çalıp, vokal yapman gerekiyorsa. Şarkı orada oluşuyorsa ve sen muhtemelen sıçıp seni eleştirenlere de bakın beyler bu iş böyle böyle oldu diye anlatamazsan tabi ki var. Adam durmadan detone var, cart var curt var. Eyvallah bizde duyuyoruz onları ama gel gör ki o kadar şarkıyı bir günde yapmazsak yemek yiyecek paramız kalmayacak yada bu işi yapmayacağız. Burada akıl vereceğine daha iyisini otur yap demek düşüyor da sorudan saptık : )

Geçmişten veya günümüzden rock veya daha başka tür müzik yapan müzisyenlerden etkilendiğin isimler var mı? Kendinize özgü bir şeyler oluşturmak istersiniz elbette ama rock müzik geleneğinden faydalanacağınız kimseler var mı?

Tabi ki var. Feridun Düzağaç’ın söz yazım tekniği, bunalımı, melodileri hep mest etmiştir beni. Leman Sam’da aynı şekilde. Bir diğer yandan çocukluğumun grubu dediğim Ezginin Günlüğü, 2004 yılında Git ile söz yazımına ve Türk müziğine yeni bir tarz getiren
6.cadde ve devamında emreaydın… daha bir ton insan sayabilirim… aaa unutmadan mor ve ötesi çok etkilenirim hala yaptıkları her işten. Gripin de öyle, sahnede duruşum Birol abi gibidir mesela… ah bir de durduğum gibi söyleyebilsem : )

Emrah senin web tasarımı konusunda da becerin var. Mesela Gripin, Mor ve Ötesi ve Emre Aydın’ın sitelerini yapmışsın. Bu isimlere yakınlaşmanda bu işin bir etkisi var mı? Çünkü mesela Emre Aydın’ın bazı demolarına katkısını görüyoruz.

Tabi ki var. Yok dersem yalan olur, ama sadece cesaret konusunda yararı oldu. Örneğin ben lise de kendimi konserde söylerken hayal edip dolaşırken caddelerde az küfür yemedim şoforlerden : )

Yeri gelmişken demolardan bahsedelim biraz da. Demoların geniş bir yelpaze sunuyor gibi geldi bana. Adını Sen Koy ve Aydilge ile yaptğın düet gibi mesela.

Abi şimdi durum şu, ben arabesk dinlerim… dinlemem diyene de saygı duyarım. Ama çok fazla dinlemem, ama dinlediğimi de çok sever kafama takarım. Bunun yanında elektronik müzikte severim, rock müzikte… ee ne yapmak lazımdır? Harman…

Seni şiirlerinle de tanıyoruz Emrah. Şarkı sözü yazmakla şiir yazmak arasında fark varsa eğer, bu nedir sence?

Şarkı sözü yazmak insanı kısıtlıyor, oturup hadi şarkı sözü yazayım diye bir şeyim olmadı hiç. Ben genelde şarkı sözlerini yürürken yazıyorum, şiirleri otururken. Tek fark bu, ciddiyim.

Şiirlerinde ve şarkı sözlerinde bir depresiflik var gibi?

Matematik bölümünde 4. yılım ve geçtiğim kredi sayısı 14, ailem bunu bilmiyor, maddiyat mahvolmuş, kız arkadaşım başka şehirde, telefonun sürekli şarjı bitiyor, küresel ısınma başladı ve hayat inanılmaz derecede yorucu. Bırak ta olsun ya depresiflik.

Sen sözleri yazarken müzikal anlamda bir fikir yürütüyor musun? Sana göre şarkı müzikle mi ön planda olur yoksa sözle mi?

Sözle : P, ama bok gibi bir sözü de müzikle deli dehşet sunabilirsin insanlara. Ama söz benim için en önce gelir. her şeyden önce. At avrat söz : P

Rock müzik hakkında düşüncelerin nelerdir? Kendine bir siyasi rol çiziyor musun bu bağlamda?

Eğer yaşıyorsak ve bir şeyler düşünebilecek kapasitedeysek siyasetin içindeyizdir. Rock müzik bana hayatın kendisini sunuyor çünkü sınır tanımıyor. Rocker’im diyemem ama rock dinliyorum diyebilirim. İkisi farklı şeyler. Ama cümle git gide saçmalaşmadan toparlayım, siyasi çizgi esasında dinlediğin müzik ile doğru orantılıdr fakat günümüzde her şey topaç.

Bir de tarzlar var tabi. Sen bu tarz olayına nasıl bakıyorsun? Kendini ve grubunu bir tarz’a sokabilir misin? İstersen birden fazla tarz’a da sokabilirsin elbette :)

Bilmem, bu işi harbiden bilenlere sorduk. İsim koyamadılar, biz diğer gruplar gibi Altüst rock demek isterdik ama bana sanki daha çok bilmiyormuşum gibi geliyor. Daha çok demo yaptıkça sizde anlayacaksınız…

Bir albüm çalışması var mı?

Henüz yok ama http://www.altust.org üzerinden albüm çıkmış kadar büyük bir kitle olduğundan o ciddiyette bir çalışma var tabi ki bizde de.

Kurtalan Ekspres’in gitaristi Bahadır Akkuzu, kalp krizi geçirerek yaşamını yitirdi.

yorum

Kurtalan Ekspres’in gitaristi Bahadır Akkuzu, yaşamını yitirdi. Kolunda uyuşma şikayetiyle gece özel bir hastaneye kaldırılan Akkuzu’nun kalp krizi geçirdiği anlaşıldı. 54 yaşındaki Akkuzu, acil serviste yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayarak yaşama gözlerini yumdu.

15 yaşında sahneye çıkmaya başlayan ve ilk olarak ’4 Adam’ isimli rock and roll grubunu kuran Akkuzu, 1978’ den itibaren Kurtalan Ekspres grubunun gitaristi, vokalisti ve kurucusu olarak çalıştı. Akkuzu, müzik yaşamı boyunca, Barış Manço, Cem Karaca, Erkin Koray, Edip Akbayram gibi müzik adamlarına eşlik etti. Bahadır Akkuzu, ’Sakız Hanımla Mahur Bey’, ’Kara Toprak Ver Yarimi, ’al Beni’ isimli bestelerinde sahibiydi.

Hastanede basın mensuplarına açıklama yapan Sonat Akkuzu, babasının şimdiye kadar belli bir rahatsızlığının bulunmadığını ifade ederek, “Pazar gününden itibaren göğsünde bir sıkışma olmuş. ’Klimadan dolayıdır’ diyerek kendisi doktora gitmedi. İnatçıydı, işe gitti. Geldiğinde daha kötüydü. Evde 2 kez fenalaştı, sonra arabayla hastaneye geldik. Röntgen çekimi sırasında tekrar fenalaştı. Kalp krizi geçirmiş. Ancak kurtarılamadı” dedi.

Akkuzu’nun ölüm haberini duyan sanatçı Ufuk Yıldırım, “Kurtalan Ekspres”in üyelerinden Ahmet Güvenç ve Eser Taşkıran ile bazı aile yakınları da hastaneye geldi.

Akkuzu’nun cenazesi Cumartesi günü Ataköy 5. Kısım Camii’nde kılınacak namazın ardından toprağa verilecek.

"Marsis" Grubunun İlk Albümü Yayınlandı...

18 Ağustos 2009 Salı yorum
Bu zamana kadar birçok etkinlikte yer alan birçoğumuzun ismini duyduğu, Karadeniz ezgileri ile rock sound’u kurgusunu çok güzel bir şekilde harmanlayan ve şarkılarında işleyen "Marsis" grubu Kalan Müzik etiketi ile piyasaya sürülen albümleri ile bizlerle buluştu.

Marsis, 2006 yılında Korhan Özyıldız ve Ceyhun Demir tarafından İstanbul’da kuruldu. Adını Kaçkar Dağları’nın endamlı bir zirvesi olan Marsis’den aldı. Bir sene sonra Nisan ayında diğer üyelerininin de katılımıyla 7 kişiden oluşan kadrosuyla, Çernobil faciasının yıldönümü nedeniyle Kadıköy Meydanı’nda düzenlenen etkinlikte ilk ciddi konserini verdi. Marsis grubu özellikle sahne performanslarıyla dikkat çekmektedir.


-Grup ile aynı adı taşıyan albümün içeriği ;


1- Siya
2- Kapıya Sandaliye
3- Deda
4- Oropa
5- Marsis Dağı
6- Dereler
7- Bu Dünya Bir Pencere
8- Barkişlerundan Belli
9- Gyuliçkimi
10- Kolbastı
11- Sevdali
12- Hopa Hemşin (Enstrumantal)

Demirhan Baylan

11 Ağustos 2009 Salı yorum
Demirhan Baylan profesyonel müzik kariyerine bas gitarist olarak 1989'da Bulutsuzluk Özlemi'yle başladı. Aslında müzik yeteneğini babasından almıştı. 90'lı yıllarda 3 adet solo albüm yayımladı (Kazık Marka, Hayallerimin Tepeleri, Kocakarının Dansı).

Kesmeşeker
Mask
Mehmet Güreli
Akın Eldes
Funk Doctors gibi müzik grupları ve isimlerle çalışmalar yaptı.
1995-1999 arası Berklee College of Music'te Music Production and Engineering bölümünden mezun oldu. 1999 yılında Türkiye'de iki solo albüm daha yayınladı (1000 Yıl, Rengarenklerin).

Bilgi Üniversitesi ve Yıldız Teknik Üniversitesi'nde ses mühendisliği dersleri verdi. Deneyevi isimli müzik kayıt stüdyosunu kurdu.

Yavuz Çetin, Oğuz Büyükberber, Tolga Tüzün, Çağlayan Yıldız, Cengiz Baysal, Şevket Akıncı, Ayşe Tütüncü gibi müzisyenlerle sahne ve stüdyo çalışmaları yaptı.

2003'te "Anlamlı Hatalar" isimli solo albümünü kendisinin kurduğu DB LTD. şirketinden çıkardı.Kesmeşeker grubunun prodüktörlüğünü yaptı. 2005 yılı itibariyle sahne ve stüdyo çalışmalarına devam etmektedir.

2005 yılında DELİ FATMA'NIN BİLMECELERİ isimli yeni albümü için alternatif bir pazarlama yöntemi olarak "SYSTEM BYPASS" olarak isimlendirdiği bir yöntem kullanmaktadır. Bunun sonuçları sevenleri tarafından ilgiyle takip edilmektedir

Demir Demirkan

yorum
Demir Demirkan

Demir Demirkan 10 Agustos 1969 yılında Adana'da doğdu.Üniversite yıllarından önce Ankara ve İzmir'de,daha sonra ise Bilkent Üniversitesi İngiliz dili ve edebiyatı bölümünde öğrenim gördü. Üniversite yıllarında Pentagram gurubuna gitarcı olarak katıldı.

Pentagtam gurubu ile "Trail Blazer" albümünü tamamladıktan sonra Los Angles, CA'ya taşınarak 1992 de Musicians Institute'da eğitime başladı. Paul Hanson, Scott Henderson, Frank Gambale gibi bir çok müzisyenle beraber çalıştı. Mezuniyetinden sonrada Los Angeles'da kalarak pop-jazz, afro,latin ve rock gibi birçok müzik tarzında kayıtlarda bulundu, gitar caldı ve müzik yazdı.

1996'da eve, İstanbul'a döndü. Dönüşünde Pentagram gurubu ile Anatolia albümünün kayıtlarını yaptı, ve Şebnem Ferah'ın "Kadın" albümünün prodüktörlüğünü üstlendi. Aynı yıl Sertab Erener'in "Sertab gibi" albümünün prodüksiyonunu gerçekleştirdi (1997). Prodüktörlük tarafı ağır bastığı için Pentagram gurubundan ayrıldı. 1999 yılında Şebnem Ferah, "Artık Kısa Cümleler Kuruyorum" ve Sertab Erener'in "Sertab" albümünü hazırladı. Ricky Martin ve Sertab Erener'in düet yapığı, prodüktörlüğünü Desmond Child'ın üstlendiği "Private Emotions" adlı şarkının kayıtlarında bulundu, bu versiyon orta dogu ülkelerinde yayınlandı.

1999 yılında Sony müzik Türkiye ile antlaşma imzaladı. İlk solo albümü mayıs 2000 yılında yayımlandı.

İki Tv filminde yardımcı roller aldı. 2000 yılının sonunda Sertab Erener in "Turuncu" albümü için tekrar stüdyoya girdi. 2002 yılının Mart ayında 2. solo albümü "Dünya Benim" i yayımladı.

Demir Demirkan 2002 ekim ayından itibaren Show TV'de yayınlanmaya başlayan 5'i Bir yerde adlı TV Dizisinin başrolünde yeraldı. Jenerik şarkısı ve müziklerini yazan Demirkan, Hayat Sensiz Olmuyor adlı şarkıya da diziden alınan görüntülerinde bulunduğu bir klip de çekti.

2003 yılının Eurovision şarkı yarışmasında Türkiye'ye birincilik getiren "every way that I can" adlı şarkıyı besteledi ve sözlerini yazdı.

2004 yılında artık kendi başınaydı ve 2004 İstanbul albümünü çıkardı. Pek çok konser sonrası albüm yapmıyacağını açıkladı fakat aradan 2 yıl geçtikten sonra 2006 mart ayında"Hayat Nedir" isimli single çıkardı. Geçtiğimiz Haziran ayında ise "Rüzgar" adlı parçasını hitindir.com adresinden sevenleri ile buluşturdu.

Demir Demirkan solo albümlerinin yanısıra prodüktörlük ve şarkı yazarlığı kariyerini de bırakmadı. Sertab Erener için yazdığı şarkılar Avrupa ve Türkiye'de büyük ilgi ile karşılanırken içlerinden bir tanesi "Every Way That I Can" 2003 Eurovision şarkı Yarışmasında birincilik ödülü aldı ve dünya marketlerinde 400.000 adet single satışı yaptı.

2004'de 2004 İstanbul albümleri yayınlandı. Bu albüm Avrupa'da onbir ülkede yayınlandı. Bu albümün tanıtım turnesi için Mike Tramp (Whitelion) ile bir Avrupa turnesi yaptı.

Yaptığı çalışmalar arasında reklam/TV jingle ları, dizi ve film müzikleri de bulunan Demir Demirkan'ın bu alanda yaptığı en önemli çalışması, 2005'de çekilen Gallipoli/Gelibolu savaşı belgeselinin müzikleridir. Etnik sazların Türkiye'de, senfonik orkestranın ve koronun da Prag'da kaydedildiği bu film müziği Türkiye'de ve Avustralya'da Soundtrack CD olarak da yayınlandı. Demir Demirkan bu günlerde Turkiye'de solo kariyerine devam etmektedir.

Aradan geçen biraz zaman sonra Demir Demirkan 2008 yılında yeni albümü olan''Yolun Yarısı'' isimli albümünü çıkardı...

Whisky Efsanesi "Biz" İle Döndü

10 Ağustos 2009 Pazartesi yorum
Whisky Efsanesi
Ülkemizin Hard Rock efsanesi Whisky`nin Maxi single albümü "BİZ" İstanbul Piano Müzik Yapım etiketi ile çıktı!

Grubun vokalisti ve gitaristi olan Serdar Çokuslu, “Biz”in albüm kapağında, grubun yeni kadrosu ile neden bir albüm değil de bir single çıkardığına ilişkin sorulara bir rock grubunun diğer müzik türleriyle uğraşan insanlar gibi çabuk tüketilen müzik ürünleri sunamayacağı, bir iki haftada on-on beş parçalık bir albüm hazırlayamayacağı cevabını veriyor.

Bu muhteşem çalışmayı internet üzerinden satın almak istiyorsanız grubun resmi sitesi www.whisky-tr.com adresini ziyaret edebilirsiniz. Ayrıca albümle birlikte hediye olarak Rock Station Festivalindeki Konser kaydı da DVD formatında size ulaştırılacaktır. Albüm grup üyeleri tarafından imzalı bir şekilde sizlere ulaştırılırken yanında bir Whisky posteri yine hediyelerimiz arasındadır..

1980 yılında kurulan Whisky 28 sene içerisinde farklı grup elemanları ile 4 albüm yaptı ve geniş kitleleri kucakladı. Protest duruşu ve Hard`n Heavy soundu kısa zamanda tüm kitlelere ulaştı. Hard Rock`ın kimyasının ve fizikselliğinin bir arada olmasına özen gösteren Whisky yeni albümünde yine aynı temalarla, bu soundu seven kitlelere ulaşmayı hedefliyor..


Bu arada yakın zamanda "Whisky Best Of 1" adı altında çıkarılması plânlanan albümde; 13 Whisky şarkısı yer alacak...

"Whisky best of 1 " albümün de duymak istediğiniz Whisky parçalarını siz
belirleyeceksiniz..

"Best of Whisky 1 " albümünde duymak istediğiniz şarkıları bize mail göndererek play list`i siz oluşturabilirsiniz.

İstek için; cokuslus@hotmail.com adresine liste yollayabiliyorsunuz..


Grupla ilgili tüm detayları ve güncel bilgileri grubun resmi web sayfası olan; http://www.whisky-tr.com ve grubun resmi fan sitesi olan; www.yakbizi.com adreslerinden takip edebilirsiniz..

Children Of Bodom, Coverları İle Dönüyor!

yorum
Children Of Bodom, Coverları İle Dönüyor!
Finlandiya çıkışlı Melodik Death Metal efsanesi Children Of Bodom, cover şarkılardan oluşacak yeni albümleri; "Skeletons In The Closet" ın şarkı listesini geçtiğimiz günlerde açıkladı..
Son olarak 2008 yılı içerisinde Blooddrunk albümünü yayınlayan başarılı grup, böylece yaklaşık 1 yıl aradan sonra sevenleri ile tekrar buluşacak.

Dağıtımı Spinefarm Records tarafından gerçekleştirilecek olan albümün çıkış tarihi 27 Eylül olarak yayımlanması belirlendi.



Kuruldukları 1993`ten bugüne kadar 6 stüdyo albümü yayınlayan Fin efsaneleri, böylelikle ilk kez bir cover albümü yayınlayacak..

Bu arada 17 cover şarkının yer aldığı "Skeletons In The Closet" albümünün şarkı listesi ise şöyle;

01. Lookin` Out My Back Door (CREEDENCE

CLEARWATER REVIVAL)

02. Hell Is For Children (PAT BENATAR)

03. Somebody Put Something In My Drink (RAMONES)

04. Mass Hypnosis (SEPULTURA)

05. Don´t Stop At The Top (SCORPIONS)

06. Silent Scream (SLAYER)

07. She Is Beautiful (ANDREW W.K.)

08. Just Dropped In (To See What Condition My Condition Was In) (KENNY ROGERS)

09. Bed Of Nails (ALICE COOPER)

10. Hellion (W.A.S.P.)

11. Aces High (IRON MAIDEN)

12. Rebel Yell (BILLY IDOL)

13. No Commands (STONE)

14. Antisocial (TRUST/ANTHRAX)

15. Talk Dirty To Me (POISON)

16. War Inside My Head (SUICIDAL TENDENCIES)

17. Ooops!… I Did It Again (BRITNEY SPEARS)

Kaynak : Official Web Site

http://www.cobhc.com/"

New York`ta Rock Ayini

yorum
New York`ta Rock Ayini
Türk müzik yapımcısı Ahmet Ertegün`ün de kurucuları arasında yer aldığı Rock & Roll Şöhretler Evi`nin 25`inci yılı, 29 ve 30 Ekim akşamı New York Madison Square Garden`da yapılacak `yıldızlar geçidi` ile kutlanacak
Rock & Roll dünyasının `şöhretler evi` olarak bilinen ve kuruluşuna iki yıl önce yitirdiğimiz Atlantic Records yapım şirketi kurucusu, Türk müzik adamı Ahmet Ertegün`ün emeğinin geçtiği Rock`n`Roll Hall of Fame`in 25 yıllık geçmişi, ABD`nin New York kentinde 29 ve 30 Ekim`de verilecek bir konser zirvesiyle taçlanacak. Dünyaca tanınmış müzik yayını Rolling Stone dergisinin verdiği habere göre, aralarında Bruce Springsteen ve E Street Band ile, U2, Paul Simon, Metallica, Eric Clapton, Aretha Franklin, Stevie Wonder, Crosby, Stills, Nash ve Arkadaşları`nın yanı sıra, Simon and Garfunkel`ın da bulunduğu birçok grup ve sanatçı, Madison Square Garden binasında art arda sahneye çıkacak. Bu kapsamda Crosby, Stills ve Nash ile arkadaşları grubunun Metallica ile aynı sahneyi paylaşması beklenirken, Aretha Franklin ve Stevie Wonder`ın da Paul Shaffer ve CBS TV özel orkestrası eşliğinde ortak şarkı söyleyebilecekleri tahminleri yapılıyor.

ÖZEL DVD SETİ DE HAZIRLANIYOR
Etkinliğe imzasını atan Rolling Stone dergisi kurucusu ve editörü Jann S.Werner, "Hayatta bir defa yaşanacak türdeki bu tür konserlerin sanatçılar ve müziklerini kutlama amacı taşıdığı" mesajını veriyor. Werner aynı zamanda iki gecelik rock fırtınasının da üst düzey yönetimini devralmış. Konser programı uyarınca, Bruce Springsteen ve E Street Grubu ile, Simon & Garfunkel, Crosby, Stills, Nash ve Arkadaşları, Paul Simon ve Stevie Wonder 29 Ekim`de, Eric Clapton, Aretha Franklin, Metallica ve U2 ise ertesi gece hayranlarının karşısında olacak. Konserlerden elde edilecek gelir, Rock & Roll Hall Of Fame Vakfı ve Müzesi yararına aktarılacak. Rolling Stone Editörü Wenner, "25 yıl önce, başını efsanevi Atlantic Records kurucusu Ahmet Ertegün`ün çektiği bir grup bu vakfı kurmuş ve bugünkü nesli şekillendiren ve tarif eden sanatçılar ile müziklerini tanıtıp, emeklerini kutlamak üzere yola çıkmıştı" diye konuşuyor. Biletleri 3 Ağustos`tan itibaren satılacak olan iki gecelik konser organizasyonu aynı zamanda eylül ayında bir DVD seti haline de dönüştürülecek.

Deja-vu

6 Ağustos 2009 Perşembe yorum
Deja-vu

DEJA-VU 1999’un Ekim ayında Cenk Sönmez (gitar), Kerem İşeri (vokal), Ahmet Türk (davul) ve Mansur Asrar (bas) tarafından kuruldu. Grup, bilinen şarkıları yorumlarayarak işe başladı. Bir süre sonra beste çalışmaları başladı. İlk bestenin adı “Hope” idi. Mansur Asrar’ın (bas) geçirdiği kaza ve sonrasındaki ameliyatı nedeniyle çalışmalara ara vermek zorunda kalındı. 2000 yılının Mart ayında çalışmalara tekrar başlandı.. Grubun önceliği var olan şarkıları yorumlamak yerine kendi bestelerini yapmaktı. Bu nedenle bestelere ağırlık verilmeye başlandı. Konserler vererek insanlara bu müziği dinletmek amaçlandı. Ortak bir beğeniyle gruba keman da eklenmesine karar verildi. Daha sonra darbuka (Kerem Öktem) ve bağlama (Kıvanç Şenol) da gruba dahil oldu. Bu farklı müziğin ilgi çekeceği şüphesizdi.

DEJA-VU ilk konserini 2000 yılının Kasım ayında verdi ve konserden sonra da ilk demo CD’sinin kayıtlarına başladı. “Star” ve “Nothing” adlı iki parça kaydedildi fakat bu demo piyasaya sürülmedi. DEJA-VU, 2001 yılının Mart ayında Türkiye’nin önemli rock gruplarından Kurban’ın ön grubu olarak Ankara - Saklıkent’te sahne aldı. Bu konser DEJA-VU’nun ilk büyük deneyimi oldu. Konserden sonra Kerem İşeri (vokal) kendi özel sebepleri nedeniyle gruptan ayrıldı.

Yaz tatilinden sonra DEJA-VU, çalışmalarına birkaç eleman değişikliğiyle devam etti. Davula Ahmet Türk’ün yerine Güntaç Özdemir geldi. Yeni bas gitarist Erce Tümerk (PNF vokalisti), yeni vokalist ise Mansur Asrar oldu. Grubun kemancısı Ceren ise eğitimi nedeniyle gruptan ayrılmak zorunda kaldı.

Yeni kadrosuyla DEJA-VU, ilk konserini 2002 yılının Ocak ayında Ankara - Saklıkent’te verdi. İzleyenlerden alınan olumlu tepkiler grubu daha büyük amaçlara yöneltti. Fakat tam işler yolundayken Cenk Sönmez’in (gitar) sağlık sorunları yüzünden çalışmalara tekrar ara verildi. Bu sırada diğer elemanlar başka projelerle müzik hayatlarını sürdürürken, bağlamacı Kıvanç Şenol da askere gitti.

2002 yazında Cenk Sönmez (gitar) ve Mansur Asrar (vokal) DEJA-VU’yu tekrar toparlamak istediler fakat eski elemanlar iş ve okul hayatları nedeniyle gruba katılamadı. Cenk Sönmez bas ve davul için iki yeni eleman buldu. Davula Barış Bilgen, basa ise Tolga Nemutlu geldi. DEJA-VU, haftada 3 yeni şarkı yorumlayarak ve aynı zamanda bestelere de yoğunlaşarak 3 aylık bir zamanda 26 yorum ve 12 beste bulunan bir repertuar oluşturdu. Mansur Asrar’ın (vokal) önerisiyle gruba kemancı olarak Görkem Karabudak (Çilekeş vokalisti) katıldı.

DEJA-VU, takip eden üç ay içerisinde üç konser verdi. Yeni elemanlar ve yeni şarkılar çok beğeni topladı. Olumlu tepkiler sonucu grup web sitesini hazırladı. Aynı zamanda yeni bir demo çalışması başladı. Grup kendi besteleri olan “Are You Ready?” ve “Yeter Artık” ile Shaggy’nin “Hey Sexy Lady” adlı parçasının yorumunu kaydetti. Bu demoya ayrıca önceden kaydedilen “Star” da eklendi. Demo CD’si için grup “Are You Ready?” adlı parçaya bir de klip çekti. Bu demo CD’si ilk haftada 100 adet sattı. Dream TV YUXEXES programında tanıtıldı ve "Are You Ready?" video klibi birkaç kez yayınlandı.

Daha sonra grup Bilkent Mayfest 2003’te, Armada 1. Gençlik Festivali’nde, Saklıkent Corefest organizasyonlarında ve başka birçok konserde yer aldı. 2003 Ağustos ayında Kıvanç Şenol (bağlama) askerden döndü ve gruba tekrar dahil oldu. Eylül ayına gelindiğinde ise Mansur Asrar (vokal) özel sebepleri nedeni ile DEJA-VU'dan ayrıldı. Cenk Sönmez vokale geçti, yeni gitarist olarak ise gruba Barış Orhan dahil oldu.

DEJA-VU, bu yeni kadrosuyla "Kendin Coş" isimli yeni bir demo daha kaydetti fakat telif hakları nedeni ile satışa sunmadı. "Kendin Coş" ile 9. Efes Dark Roxy Müzik Günleri'nde birincilik elde eden DEJA-VU, 15 Ocak 2005’te Elec-Trip Records ile anlaştı. 8 Şubat 2005’te Oğuz Kaplangı prodüktörlüğünde albüm kayıtlarına başlayan DEJA-VU, “Kendin Coş” isimli albümlerini 27 Haziran 2005 tarihinde Elec-Trip Records etiketiyle piyasaya sürdü...

Deja-vu yeni albüm kayıtlarına başladı ve 2007 yılında ''Aşk Nereye Kadar'' isimli bir single parçaya çıkarmışlardır.

Can Güney

yorum
Can Güney

1971 İstanbul doğumlu olan Can Güney 17 yıldır sürdürdüğü müzik yaşantısını, ilk solo albümüyle pekiştirdi. Ayna grubunun kurucuları arasında yer alan Can Güney, grupla birlikte 4 albüm ve 500 den fazla konserde elektro gitarıyla eşlik etti.

Daha önce bir çok ünlü müzisyene gitarıyla eşlik eden Can Güney kendi solo albümünde beste ve yorumcu kimliğiyle dikkatleri çekiyor. Albümünde 6 parçanın bestesi kendisine ait olan Can Güney yeni grubu "Can Güney ve Adaşlar"ı 20 Mart 2003 de kurdu. Grubun isim babalığını üstlenen ve kendisine her konuda destek olduğunu her fırsatta dile getiren yılların eskitemediği Ersen Dadaşlar, "Can Güney modern çağın en güçlü rockçısı olacaktır" dedi.

Zeynep Talu'nun ilk kez vokal yaptığı albümde bir, dikkat çeken önemli olayda, Erkin Koray'ın albümünde "Gönül Salıncağı" adlı eserde çalmış olduğu bongoları tam 35 yıl aradan sonra tekrardan Can Güney'i kırmayarak stüdyoda bongoları çalan yılların tecrübesi Sayın İlkin Dinletir'in performansıdır.


Cem Karaca

yorum
Cem Karaca

5 Nisan 1945'te İstanbulda Dünya'ya geldi Cem Karaca.Ünleri yurt çapında yaygınlaşmış olan Toto-Mehmet Karaca çiftinin ilk çocuğuydu.Cem'in müzikle ilk tanışması annesinin teyzesi Rosa Felekyan'ın piyonosundan çıkan nağmeleri ve küçük Cem'e piyonada notaları öğretmesiyle olmuştur. Bu sıralarda, 50'lere girerken operet tarzı, Türk tiyatrosundaki en parlak devrini yaşamaktaydı. Artık ebeveynleriyle çok daha sık tiyatro salonlarına gider olan Cem'in kulislerde geçirdiği saatler, müziğe olan ilgisini giderek arttırıyordu.Cem karaca için bir dönüm noktası sayılan olay 14 yaşındayken İzmir'deki , ahbablarının yanına gittiği o yaz olmuştur. Suadiyeli Nesrin adlı bir kıza aşık olan Cem , kızı etkilemek için "Johnny Guitar" adlı şarkıyı söyler. Fakat Nesrin'den çok annesi Toto Karaca'yı etkiler. Oğlunun müziğe olan yatkınlığını keşfeden Toto hanım , oğlunun müziğe yönelmesinde baş rol oynar.

Okul-ev-tiyatro kulisleri arasında geçen yaşamı, Robert Koleji'nde yatılı okumaya başlamasıyla başka bir dönemece girdi.Gün geçtikçe müzik zevki rock'n roll üzerine yoğunlaşan Cem, artık ciddi ciddi plak dinlemekte ve haftanın belirli saatleri yayınlanan günün popüler batı müziği parçalarının çalındığı programları takip etmekteydi.

Böylece geçen 1961 senesinden sonra 1962'ye geldiğimizde Karaca'nın müzik hayatının başlatacak deneyimlerin gerçekleştiği günlerle karşılaşıyoruz. "Bir gün arkadaşlarla Beyoğlu Spor Klübü'ne çaya gittik. Muhabbet ederken orada şarkı söyleyen gençlerin farkına varan arkadaşım "Cem de söyler" diyerek beni ve beraberimdeki iki arkadaşı sahneye aldı" diyor Karaca. "Sonra da orada beraber şarkı söyledik." Bu tecrübeden şevk alan dörtlü "Neden beraber çalmıyoruzi bir grup kuralım!" dedi ve enstrüman arayışına girdiler.Karaca'ların evlerinde provalara başlayan grup günün popüler batı müziği parçalarından oluşan bir repertuar hazırladı. Provaları dinleyen İlham Gençer gruba desteğini esirgemedi. İlham gençer dönemin en ünlü ve en iyi müzisyenlerindendi ve dahası müzik dünyasında belirli bir forsu vardı.

Cem'e ilk büyük tepki çok yakınından , babsında geldi. Başından beri onun müzikle uğraşmasına karşı olan babası , onun hariciyeci olmasını istiyordu. Cem müziği bıraksın elinden gelen herşeyi yaptı. Sırf şevki kırılsın diye parayla adam tutup yuhalattı. Fakat bütün bunlar Cem'i daha da hırslandırıyordu. Sonunda babasıda pes etti.

Karaca ve arkadaşları, 1963'e doğru "Dinamitler" adı ile sahne almaya başlamışlardı. Çoğunlukla Elvis Presley ve dönemin diğer rock'n müzisyenlerine ait parçaları yorumlayan Dinamitler 1963'ün sonbaharında dağıldığını, Karacanın "Cem Karaca ve Bekledikleriniz" adlı yeni bir grup kurduğunu görüyoruz. "Bekledikleriniz" macerası bir iki ay sürmüştü çünkü Karaca, dönemin yıldızı yükseklerde seyreden bir başka ismin grubuna katılmıştı: Gökçen Kaynatan.

Gökçen Kaynatan'la olan beraberliği bittikten sonra müzikten kopmak istemeyen Karaca bir dönem tiyatroyla ilgilendi.Annesinin İstanbul Tiyatrosu'nda irili ufaklı roller alan Karaca, 1964'ün sonlarında bir kaç arkadaşıyla beraber bir başka rock'n roll/beat grubu daha kurdu: "Cem Karaca-Jaguarlar". Edindiğimiz bilgiler ve Karaca'nın söylediklerine göre Jaguarlar, "papağan gibi Elvis Presley taklidi yapan" bir gruptu.

Karaca, Jaguarlar'la 1965 senesi boyunca çalıştı ve tiyatro oyunlarında oynadı.Bu sıralarda ilk evliliğini de tiyatro sanatçısı Semra Özgür ile gerçekleştiren Karaca'nın askerlik vakti gelmişti.

1965'in Kasım'ında Antakya 121. Jandarma Er Eğitim Alayı'nda askerlik hizmetini yerine getirmek üzere yola çıktı: "daha önce benim Anadolu hakkında okul kitaplarından başka bir malumatım yoktu" diyor Karaca.Askerlik günlerinde Anadolu gerçeğiyle ve kimliğiyle tanışan Karaca'nın beyninde artık bambaşka bir pencere açılmıştı. Anadolu kültürünü araştırmaya koyuldu. Bu sırada Aşık Mahsuni Şerif gibi değerli halk ozanlarıyla tanıştı.

Döndüğünde bir süre tiyatroyla uğraştıktan sonra 1967 senesinde Cem Karaca ve Apaşlar'ı kurdu. İlk büyük çıkışlarını Hürriyet Gazetesinin düzenlediği Altın mikrofon yarışmasında seslendirdikleri "Emrah" adlı parçayla yaptılar. Sözleri Aşık Emrah'a ait olan parçanın bestesi Cem Karaca'ya aitti. Askerlikte karşılaştığı Anadolu gerçeği yavaş yavaş fikirlerine ve düşüncelerine yansımaya başlamıştı.

Altın Mikrofon ile start alan profesyonel dönemin ilk plağı 1967 Haziran'ının başlarında piyasaya çıktı "Hudey". Pir Sultan Abdal'ın "Hudey" türküsünün rock'n roll-beat tarzındaki yorumunda adeta kükreyen bir Cem Karaca görüyoruz.Ağustos ayına doğru ikinci plaklarını da kaydettiler.Yeni plağın adı "Emrah" tı. Bu plakta Karaca'nın sesine daha hakim olduğunu hissedebiliyoruz. 1967 Kasım'ının sonlarında Sayan'a yapmakla mükellef oldukları üçüncü plaklarını kaydettiler: "Ümit Tarlaları".

Plak satışlarından ve özellikle de Anadolu turnesinden biriktirdikleri 45.000 lira ile Avrupa'ya gitmeye karar verdiler.Grubun Almanya'da Ferdy Klein Orkestrası'yla yaptığı 45'liklerden ilk üçü, 1968 Haziran'ının sonundan itibaren ikişer hafta aralıklarla ardı ardına piyasaya çıkmıştı.Bu plaklar sırayla "İstanbulu dinliyorum", "Oy babo" ve "İstanbul" idi. İstanbul 45'liği "İstanbul'u dinliyorum" ve "Oy Babo" parçalarının ingilizcelerinden oluşuyordu.

1968 yılının Ağustos ayında yine Türkofon imzalı üç 45'liğin daha piyasaya çıktığını görüyoruz: "Emrah 1979", "Resimdeki Gözyaşları", "Tears". Cem Karaca-Apaşlar'ın bu "dönüş" 45'liklerinin en büyük özelliklerinden biri, stereo teknolojisi ile kaydedilmiş olmalarıydı.Türkiye'deki pikaplar mono iken ve plak fabrikalarında streo kalıp bulunmazken yapılan ve stereo sistemlerin ithaliyle gerçeklerştirilen bu olayın stereo ses sisteminin ülkede yaygınlaşmasında büyük etkisi olmuştur.

Artık bir yerden sonra grup Karaca ve Soyarslan için dar gelmeye başlamıştı. Tüm bu gerilimler, Konya Ereğlisinde bağları koparttı. Bağlar kopmuştu kopmasına ama grubun daha yeni imzalamış olduğu mukaveleler vardı ve bu sözleşmeler Cem Karaca-Apaşlar'ı hem konser hem plak etkinlikleri açısından 31 Ocak 1970'e dek birlikte olmaya zorluyordu.

Bu sıralarda Eylül ayının üçüncü haftası gelmiş veTürkofon firması arka arkaya "Ayrılık Günümüz" ve "Zeyno" 45'liklerni çıkartmıştı.

1970 yılına gelindiğinde Karaca'nın Apaşlar'la birlikteliği tam anlamıyla kopmuştu.Cem Karaca basçı Seyhan Karabay'la birlikte Kardaşlar grubunu kurdu.Artık kendisininde yaratıcılarından biri olduğu "Anadolu Rock" adlı müzik türü belirgin bir biçimde ön plana çıktı. Cem Karaca ve Kardaşlar bu dönem önemli bir çizgiyi sembolize ettiler. Toplumcu kimliği belirgin bir biçimde önplana çıkmaya başladı. Fakat Kardaşlar hemen başarıyı yakalayamadı. Büyük bir bocalama dönemi geçirdiler. Guptaki en önemli problemlerden biri ekipman sorunuydu. Grup son derece yetersiz ekipmanlarla çalışmak zorunda kalıyordu. Bu problemin çözümü için Cem Karaca'yı Almanya'ya gönderme kararı aldılar. 1970 Ağustos'u geldiğinde Cem Karaca İtanbul'a elinde bantlar ve bir dolu ekipmala döndü.

Karaca'nın İstanbul'a dönmesiyle birlikte Almanya'da yapılan parçalardan oluşan dört adet 45'lik Eylül'ün son haftasından itibaren Türküola'dan yayınlandı. Bu 45'likler sırayla "Emmioğlu", "Kendim Ettim Kendim Buldum", "Adsız" ve "Muhtar" dı.

Plakların satışı sürerken Cem Karaca-Kardaşlar kendi kayıtlarını tamamladılar ve ilk plakları "Dadaloğlu" nu 1970 Kasım'ının son günlerinde piyasaya sürdüler. Plak büyük bir başarı yakaladı ve 1971 yılının Ocak'ında günün plak listesini tutan dergilerinde bir numara oldu!

Dadaloğlu'nun getirdiği başarı, gruba mali güç ve moral sağlamıştı. Konserlerde de büyük ilgi gören grup palk şirketleriyle yaptıkları anlaşma gereği yeni albümlerini Almanya'da doldurma kararı aldılar.Almanya'da kayıtları yapılan 45'likler ise şunlardı: "Oy Gülüm Oy", "Tatlı dillim", "Kara Yılan", "Acı Doktor"

Bahar aylarında çıkan 45'liklerin listelerdeki midyadlarını doldurmalarıyla beraber sonbahara doğru yeni bir 45'liğin hazırlığını yapmaya başladılar ve Cem karaca kardaşlar 45'liği daha Kasım 1971'de piyasaya çıktı: "Mehmed'e Ağıt"

1972 yılında ise son 45'likleri "Akoros Deresi" ni dolduruyorlardı. Cem Karaca, müzikal olarak devamlı bir arayış içindeydi. Müzik açısından Kardaşlar kendi arayışlarına yanıt vermekte geride kalmaya başlamıştı. Gençlik hareketlerinin hızla büyüdüğü bu dönemde , toplumsal değer yargıları hızla değişmekte ve yeni özgürlük talepleri aktif bir siyasi mücadeleyle hızla bütünleşmekteydi.Müzik artık güzel sanat olmaktan çıkıp , farklı bir görev üstlenmişti. Bir süre sonra Cem Karaca ve Kardaşlar bir tıkanmanın eşiğine geldiler. Cem bir revizyonun iyi olacağını düşünerek 1972'de gruptan ayrıldı.

O zamanlar Moğollarda solist olarak denenen Ersen'le yer değiştirerek dönemin efsanevi grubu Moğollar'a geçti. Ersen üzgün bir şekilde Moğollardan ayrılınca 30 Eylül 1972 Cumartesi günü Cem Karaca Moğollar kurulmuş oldu. Müzik dünyasındaki bu ilginç değiş tokuş kamuoyunda uzun süre yer buldu.

Karaca'nın Moğollar'la birleşmesiyle birlikte Moğollar da sesörgülerinde bir yenilenmeye gittiler ve ipiçlarını Ersen'in "Sor Kendine" plağında verdikleri sesörgülerini Cem Karaca Moğollar adıyla Şubat 1973'te çıkan ilk plak olan "Öbür Dünya" da gösterdiler. Ardından da Temmuz 73'te ikinci plakları "Gel Gel" i çıkarttılar.

Grubun mega-popülaritesine rağmen ne "Öbür Dünya" ne de "Gel Gel", listelerin zirvelerine tırmanamadı. "Gel Gel" çıktığı sıralarda grup içinde bir takım kutuplaşmalar başlamıştı. 60!ların sonlarından beri sol politikalara gittikçe daha da bağlanan ve Kardaşlar'da bu tavrını ilerleten karaca, Moğollar dönemine doğru sosyolizm ve uzantıları hakkında daha ciddi araştırmalara başlamış "köylü sosyolizmi" ni benimsemiş ve "sanat halk içindir" savına tümüyle bağlanmıştı.

Müzik tarzı olarak yine aynı yoldan yürüyen yeni Moğollar, artık "topluluk formu" anlamında ne 1968'deki ne de 1972'deki Moğollar değil; adeta başka bir gruptu.

Bu değişim sürecinde hey derhisi tarafından "Pop müziğin namusunu yine Cem Karaca kurtardı" ibaresi ile övülen son Cem Karaca-Moğollar plağı "Namus Belası" , 1974 Ocak'ının son günlerinde piyasaya çıktı. Listelerde ilk haftalardan itibaren çok hızlı bir şekilde yükselen plak, kaçınılmaz olarak bir numaraya yerleşti.

"Namus Belası" nın ülkede bomba gibi patladığı günlerde mart ayı başlarında grubun kazanmış olduğu büyük başarıya rağmen Cahit Berkay Moğollar'a uluslararsı bir kimlik kazandırmak için Fransa'ya gitme kararı aldı.Dolayısıyla Türkiye'deki Moğollar'ı dağıtarak Cem Karaca-Moğollar dönemine son vermiş oldu.

Cem Taner Öngür'ü de yanı alıp gruptan ayrıldı ve 1974 Nisan'ının ortasında Türk Rock tarihinin (belki de) en önemli süpergrubu Dervişan'ı kurdu. Dervişan'la birlikte Cem Karaca en radikal dönemini yaşamaya başlıyordu. Çalışmalarının neredeyse hepsinde dolaylı yoldan veya doğrudan bozuk düzene eleştirleri bulunuyordu. Politik baskının dorukta olduğu bu yıllar , dinleyenlerini bozuk düzene karşı bir kavgaya davet edip durdu. Bu dönem içinde değindiğim politik çizgiyi sürdüren başka müzisyenler olmasına rağmen , içlerinde müzikal açıdan en büyük misyonu Cem Karaca üstleniyordu.

Dervişan ilk çalışmalarını sürdürürken Mayıs ayında Cem Karaca'nın ikinci uzunçaları "Cem Karaca'nın Apaşlar, Kardaşlar, Moğollar ve Ferdy Klein Orkestrası'na teşekkürleriyle..." piyasaya çıktı. Plak, piyasaya verildikten kısa bir süre sonra Edip Akbayram ve Erkin Koray'ın kendi adlarıyla çıkan ilk albümlerinin aşıp bir numaraya oturdu. Bu esnada ilk konserlerinin vermeye başlayan Dervişan'da bazı huzursuzluklar belirmeye başlamıştı. Erol Büyükgönenç grupta hiç bir şeyin kararlaştırılan ilkeler doğrultusunda yürümediği düşüncesiyle gruptan ayrıldı.

Büyükgönenç'in ayrılmasından sonra Dervişan, adaptasyon açısından ilk önce biraz sıkıntıya düştü. Ancak kısa zamanda yaptıkları sıkı çalışmalar sonucunda Anadolu Rock mevzuunda çok hızlı ilerlediler ve bunun ilk meyvesinin de Haziran ayının sonunda piyasaya çıkan "Beyaz Atlı" 45'liğinde verdiler.

Grup, gün geçtikçe toparlanıyordu ve Anadolu Rock konseptini iyice içselleştirmişti. 1974 sonbaharına gelindiğinde performans açısından da zirveye ulaşmışlardı.

Eylül ayında Cem karaca, Bursa yakınlarında ciddi bir trafik kazası geçirdi. Ayağa kalkmasının oldukça riskli olabileceğini söyleyen doktorlar, "Mukavelelerim var, çalışmam lazım" diyen Karaca'yı hastanede iki hafta zor tuttular. Hastaneden çıkan Karaca, yine tam gaz çalışmaya başladı.

Derken 1975 Ocak'ının başında stüdyo çalışmaları tamamlandı ve Cem Karaca-Dervişan yeni bir Anadolu turnesine çıktığında, Şubat 1975'te az önce bahsetmiş olduğumuz değişim sürecinin ilk olgun meyvesi olan "Tamirci Çırağı", son derece şık bir kapak tasarımıyla piyasaya çıktı.

"Tamirci Çırağı", Cem Karaca'nın belli bir süredir çok su yüzüne çıkartmadan yürüttüğü sol söylemin ilk kez derin bir vurguyla plağa yansımış haliydi.

Cem Karaca-Dervişan artık gündemdeki toluluktu ve ülkenin durumuyla doğru orantılı şekilde daha da politize oluyordu. Bir diğer deyişle kendi bulundukları kampın sorumluluklarını daha fazla üstlerinde hissediyor ve karşı tarafa daha fazla şarj oluyordulardı.

İşte böyle bir ortamda grupta ardarda iki önemli kopuş oldu. Oğuz Durukan ve Uğur Dikmen ardarda gruptan ayrılma kararı aldılar.

Grubun dağılmasını istemeyen Karaca Haziran ayının sonlarına doğru Dervişan'ı yeniden şekillendirdi. Ayrılma ve katılım süreci bir süre devam ettikten sonra nihayetinde tekrar sağlam bir kadroyla Dervişan kaldığı yerden müzik hayatına devam ediyordu. Yeni kadroda Taner Öngür, Kılıç Danışman , Murat Töz ve Hüseyin Sultanoğlu vardı.

Eylül ayında üçüncü Cem Karaca uzunçaları Yavuz Plak etiketiyle piyasaya çıktı : "Nem Kaldı?"

"Nem Kaldı" albümü piyasaya çıktıktan sonra stüdyoya giren grup yeni 45'likleri "Mutlaka Yavrum" u kaydetiler. Kasım 1975'te piyasaya sürülen bu plak Cem Karaca'nın bütünüyle mesaj müziğine yöneldiğinin ilk belgesiydi.

Grup, yeniden provalara ve hemen arkasından konserlere başladı.Yine turneler, buluşmalar... Her geçen gün yoğunlaşan politik havanın en radikal tavırlı oluşumu olarak Cem Karaca-Dervişan Edip Akbayram Dostlar ve Timur Selçuk'u sollamak üzere toplumla birlikte yükselen bir tansiyonu temsil eder hale gelmişti.

1976'nın Nisan'ında grup stüdyoya girdi ve üç parça kaydetti. Bu üç parçadan ikisi yine Nisan ayı sonlarına doğru Cem Karaca Dervişan'ın yeni plağı olarak piyasaya çıktı: "Beni Siz Delirttiniz." 1976 sonbaharında Karaca, yeni bir long play hazırlığının haberini verdi. Dinleyiciler albümü merakla beklerken Aralık ayının başında Cem Karaca'yı hayrete düşüren bir gelişme oldu: Yavuz Plak, kendisinden izin almadan yeni çıkarağı LP için sakladığı ve LP'e adını vermeyi düşündüğü "Parka" yı 45'lik formatında piyasaya sürmüştü. Özensizce hazırlanmış plak kapağından düşük kaliteli baskıya kadar biraz alelacele yapılmış bir para operasyonu intibası veren 45'likte, parçanın hangi gruplarla yapılmış olduğu da yazmıyordu.

Bu 45'lik plağın piyasaya çıkmasından bir ay kadar sonra 1977'nin Ocak'ında Cem Karaca'nın yeni uzunçaları "Parka" biraz gecikmeli olsa da piyasaya çıktı.

"Parka" albümünün çıkmasından sonra grup yepyeni bir albüm için tekrar çalışmalara başladı. Müzik için ne kadar çalışsalarda konserler artık konserlikten çıkmış, sosyo-politik olarak kendini tatmin ortamı haline gelmişti.

Mayıs ayında Ünol Büyükgönenç'in CHP için hazırladığı "Yeni bir Türkiye" 45'liğinde yer aldı Dervişan. Yine Mayıs'ın sonlarında, sekiz aylık bir çalışmanın ürünü olan ve Erkin Koray'ın "Elektronik Türküler" albümüyle beraber Türk Rock'ının en tepesine yerleşen "Yoksulluk Kader Olamaz" uzunçaları yayımlandı.

Mayıs sonlarında çıkan albüm, kısa süre içinde listelerde zirveye yarışmaya başladı ve grup yine konserlere devam etti. Haziran ayının sonlarına doğru bambaşka bir Cem Karaca-Dervişan plağı daha piyasaya çıktı: "Mor Perşembe" 45'liği.

Bu sıralarda Almanya turnesine çıkmış olan Cem Karaca-Dervişan, Türkiye'ye yepyeni ekipmanlar ve ilk kez bir ses sistemi ile döndü.

Ülkedeki gerginliğin had safaya ulaştığı bir dönemde, Urfa'da verilen bir konserden sonra konserin düzenleyicisi CHP Gençlik Kolları Başkanı öğrencinin ülkücülerce dövüldüğü haberi gelince Tamer Öngür "Ben Artık Yokum" dedi. Öngür'ün Ekim 1997'de ayrılmasında hemen sonra Karaca, bir süredir gerçekleştirmeyi düşündüğü bir plağın kayıtları için Dervişan'ı bir tekrar topladı.

Daha sonraları enternasyonel bir devrim marşı niteliği kazanacak olan "1 mayıs" adlı plak, 1977 Aralık'ın son haftasında piyasaya çıktı.Nitekim yayınlanmasından birkaç hafta sonra Cem Karaca ve Sarper özsan hakkında dava açıldı ve plak toplatıldı. Dava haberi gelmeden çok kısa bir süre öncede 1978 Ocak'ının ortalarında yaptıkları işin politik açıdan çığrından çıktığını düşünen Sefa Ulaştır ve Uğur Dikmen, Dervişan'dan ayrıldılar. "Ayrılığımız siyasi sebeplerle değil" diyordu Karaca ama durum aslında çoğunlukla politik anlaşmazlıktan çıkmıştı. Böylece "1 Mayıs", Cem Karaca-Dervişan'ın son plağı olmuştu.

Dervişan'dan sonra kısa bir süre Edirdahan'la çalıştı. "Cem Karaca "devrimci müzik" yaklaşımını Edirdahan konserlerinde de devam ettirdi. Politik çizgisini Dervişan'da bıraktığı yerden devam ettiren Edirdahan'la konserlerde devam ettiren Karaca, kayıtlarına ilkbaharda girmeyi planladığı albüm içinse daha değişik şeyler düşünüyordu. Sonunda Cem Karaca-Edirdahan işbirliğinin ilk yapıtı "Safinaz" adlı uzun çalar piyasaya sürüldü. Safinaz 18 dakikalık bir rock opera denemesiydi. Dar anlamda bakıldığında ilk Türk rock operası değildi. Barış Manço'nun ilk studyo albümü "2023" te yer alan "Baykoca Destastanı" da benzer bir yapıya sahipti.

1978'in sonbaharını yine konserlerle değerlendirdi Karaca. Bu sıralarda da grupta bazı çatlamalar meydana gelmişti. Grup içi anlaşmazlıklara dönemin huzursuz ortamı yüzünden iyice yoğunlaşan gerginlikler de eklenince Edirdahan tam anlamıyla olmasa da dağıldı. Böyle diyoruz çünkü Karaca'nın konserlerinde kendisine eşlik etmeyi kabul etmişler ama aynı çatı altında grup olarak çalışma sürecine de son vermişlerdi.

Cem Karaca 1979 yılında işlerinden dolayı Almanya'ya gitti. Bu dönemde Türkiye'de büyük siyasal çalkantılar yaşanıyordu. Ülkede bir kaos vardı. Hemen hergün adam öldürülüyordu. Halk bir kutuplaşma dönemine girmişti.Bunun üzerine 12 Eylül 1980 sabah saat 4'de ordu yönetime el koydu. Ülkede insan avı başlamıştı. Sağcısı solcusu olaylara karışan herkes yakalanıyordu. Cem Karaca Almanya'dan ülkede olan gelişmeleri kaygıyla izliyordu. Bu arada Almanya'da katıldığı 1 Mayıs töreninde ülke yönetimine karşı sarf ettiği sözler nedeniyle hakkında gıyabi tutuklama kararı çıkarıldı. Yapılan "geri dön" çağırılarına rağmen yurda dönmedi. Hatta babasının cenazesine bile katılamadı. Bu süreç içinde kendisiyle aynı davada yargılanan Selda Bağcan ve Melike Demirağ ile arasında kırgınlık yaşadı. Hatta anneside babasının cenazesine gelmedi diye oğluna tavır aldı. Ve sonunda vatandışlıktan çıkarıldı. Bütün bunlar olurken Cem Karaca Almaya'da sessiz bir bekleyiş içerisindeydi.

1987'de dönemin Başbakanı Turgut Özal'ın girişimleriyle yurda döndü. Dönüşü çeşitli spekülasyonlara sebep oldu. Politik çizgisindeki yumuşama ve bazı önemli değişimler bazı kesimlerin Karaca'ya bakış açısını değiştirdi. Fakat bunlara aldırmayan Karaca müzik hayatını sürdürdü. Artık bugün Türkiye'de farklı bir ortam yaşanıyor.Bu baskı ve sömürünün olmadığı anlamına gelmiyor. Sadece düzenin görünümü değiştiği söylenebilir.Ancak Cem Karaca'nın 70'li yıllardaki radikal tutumundan uzak olduğu bir gerçek. Tüm bunlara rağmen Cem Karaca'nın Türk Rock tarihinde çok önemli bir kilometre taşı olduğunu gözardı edemeyiz. Bir çok parçasının uzun yıllara rağmen hala ilgi görmesi O'nun büyük bir sanatçı olduğunun en büyük kanıtı.

Bülent Ortaçgil

yorum
Bülent Ortaçgil

1 Mart 1950’de Ankara’da doğdu. İlkokula orada başladı ve daha sonra İstanbul’a taşındı. İstanbul Sultanahmet İlkokulu’nu bitirdi. Ortaokul ve liseyi Kadıköy Maarif Koleji’nde okuduktan sonra İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesi’ni kazandı. Müzikle tanışması lise yıllarına dayanıyor. Mazhar Alanson’dan bir sınıf altta olan Bülent Ortaçgil, Maarif Koleji’nde sınıf arkadaşlarıyla beraber gitar çalmaya başladı. Kendi aralarında bazı gruplar kurdular. Farklı farklı isimlerle amatör müzik yapan bu gruplardan birisi de Damlalar ismini taşıyordu.

Bülent Ortaçgil o yıllarda The Beatles, Cat Stevens, Donovan ve Bob Dylan’ın tarzlarından etkilendi. İlk olarak Kimya Fakültesi’ndeyken Anlamsız isimli kırkbeşliğini yayımladı. İlk albümü Benimle Oynar Mısın'ı 1974 yılında kaydetti. Hala Türk pop tarihinin en önemlilerinden birisi olarak kabul edilen bu albümde Onno Tunç ve Ergun Pekakçan’la çalıştı.

Bu albümden sonra evlenen Ortaçgil, müzik kariyerine on yıllık bir ara verdi. Pfizer ve Netaş gibi şirketlerde Kimya Mühendisliği yapan Ortaçgil, Fikret Kızılok’la beraber bir süre Kadıköy’de Çekirdek Müzikevi’nde çaldı.

Ortaçgil - Kızılok ortaklığı 1986 yılında Pencere Önü Çiçeği isimli albümle sonuçlandı. Dört yıl sonra 1990’da solo kariyerine verdiği 16 yıllık aradan sonra 2. Perde albümüyle müzik piyasalarına geri döndü. 2. Perde'de Bülent Ortaçgil’in en önemli yardımcısı bütün enstrümanları çalan Onno Tunç oldu. Ertesi yıl Benimle Oynar Mısın'ın devamı olarak nitelendirilebilecek Oyuna Devam isimli albüm geldi. Bu albümde Ortaçgil, on yıl boyunca beraber çalacağı müzisyen arkadaşlarını da bir araya getiriyordu. Erkan Oğur, Cem Aksel, Gürol Ağırbaş ve Bülent Ortaçgil dörtlüsü bu albümde bir araya geldi. 1994’te Bu Şarkılar Adam Olmaz diyen Bülent Ortaçgil, 1998’de Light'ı, 1999 da Eski Defterler'i , 2003 yılında ise senedinde Gece Yalanları isimli albümünü piyasaya sürdü ve son olarak Teomanla beraber 2007 yılında Konser adlı albümü çıkardılar.

2004 yılında verdikleri Bülent Ortaçgil - Teoman konser dizisinden oluşturulmuş bu albümde Ortaçgil ve Teoman birbirlerinin şarkılarını söylüyorlar.

Albümleri

Gece Yalanları (2003)
Şarkılar Bir Oyundur (2000)
Eski Defterler (1999)
Light (1998)
Bu Şarkılar Adam Olmaz (1994)
Oyuna Devam (1991)
2. Perde (1990)
Pencere Önü Çiçeği (1986)
Biz Şarkılarımızı... (1985)
Rüzgarla Söylenen Şarkılar(1984)
Benimle Oynar Mısın (1974)


David Vincent (Morbid Angel) Röportajı

4 Ağustos 2009 Salı yorum

Death Metal tarihinin yaşayan en büyük efsanelerinden biri olan Morbid Angel’ın vokali ve bassçısı olan David Vincent ile Yeni Zelanda’lı bir site olan NZRocks’ın yapmış olduğu röportajı sizlerle paylaşmak istedim.Bunun en büyük sebebi ise gelecek Morbid Angel albümüyle ilgili bölümlerdir.
NZRock için NZ, David Vincent için DV kısaltamasını kullanıcam.

NZ: Buraya son geldiğinizden beri 13 yıl geçti ve bu 13 yılın 8 i sen grupta değildin. Gruptan ayrı olduğun bu süre zarfında ne yaptın?
DV: Öncelikle Genitortures'la bazı işler yaptım.Ayrıca soundtracklerle uğraştım, video oyunları işleriyle uğraştım.Biraz ara vermeye ihtiyacım vardı ve o dönemde hayatımla ilgili mutlu olmadığım bazı şeyleri ele almam gerekiyodu.Bu sebeple herşeyden bir süre uzaklaşmanın en iyisi olacağını düşündüm.

NZ: Peki o dönemde bunu yapmak senin için zor muydu?
DV: Bu gerekliydi.Hayatta hiç birşey kolay değildir ve birşey yapılması gerekiyorsa yapılmalıdır.

NZ: Peki seni tekrar Morbid Angel’ın bir üyesi yapan olaylar zincirini anlatabilir misin?
DV: Grubun menajerinden telefon aldım.Bir olay olmuştu ve olayın içinde geçmişte arkadaşım olan Güney Amerikalı bir organizatör vardı.Ama uzun süreden beri onu görmemiştim ve menajer bana grubun Güney Amerika da bir kaç konseri olduğunu ancak bunların 2 kez ertelendiğini ve benim hala sebebini bilmediğim diğer adama(organizatör) yapılmış bazı şeyler veya bazı tartışmalar olmuş.Her neyse bana bu 4 konserde çıkmayı isteyip istemeyeceğimi sordu.Biraz düşündüm ve hmmm aslında kulağa ilginç gelmişti. Bu değişiklik, gerçekten çok güzeldi. Güney Amerika’daki dört konserin dördüde muhteşemdi.İşleri çok iyi yürüttük ve izleyiciler gerçekten etkilendi. Eve döner dönmez grubun orginizasyon bölümü bir çok yerden “Biz bunları ve bunları istiyoruz.” şeklinde telefonlar almaya başladı. Menajer bize birlikte bir tur daha yapmak isteyip istemeyeceğimizi sordu, basitçe bıraktığım yerden, sanki hiç boşluk olmamış gibi, devam etmem gerekiyorudu. Ve bilirsiniz iyi bir elektrik vardı ve herkes iyi geçiniyodu, bu yüzden bizde kaldığımız yerden devam etme kararı aldık ve bazı yeni materyaller üzerinde çalışmaya başladık çünkü dediğim gibi, aramızda iyi bir elektrik vardı, bu gerçek ve güzeldi, hepimiz eğleniyorduk ve bunlar yeni birşeyler üzerinde çalışmak için iyi sebeplerdi.

NZ: Peki Trey(Azagthoth)le yeniden birlikte çalışmak nasıl? Birbirinizden uzak kaldığınız bunca yıl sonrasında kişilikleriniz değişmiş mi herşeyin mükemmel bir şekilde bir araya gelmesine rağmen?
DV: Tabii ki herkes onca yıla oranla biraz daha olgun ama biz hala aynı insanlarız. Trey hala o inanılmaz yaratıcı adam. Önceden bildiğiniz bir şeyi tekrar yapmanız gerektiğinde birilerinin size bunu sadece hatırlatması yeter ve banada bu yetti. Burdaki elemanları biraz unutmuştum ancak grubun yeniden bi parçası olmak bana ne kadar harika bir grup olduğumuzu hatırlattı. Bu çok güzel ve çok açıkki bunun ve bu kadar çok çalışmamızın sebebi seyirciden aldığımız büyük heycan hissi. Sahneye çıktığımızda ve onları coşturduğumuzda onlar bizi bizim onları coşturduğumuzdan 10 katı fazla coşturuyolar. Tek yapmamız gereken bu duygunun üstüne katmak ve sonrasında herşey gerçekten ama gerçekten harika oluyor.

NZ: Bir süredir konserlerinizde Nevermore isimli yeni bir şarkınızı çalıyorsunuz.Başka yeni şarkılarda çaldınız mı?
DV: Hmmm hayır, diğer şeylerin bilinmesini istemiyorum çünkü bilirsin, bu müziğin bugünlerdeki iş kısmıyla ilgili, tabii ki işlerin bu şekilde yürümesi daha akıllıca bende böyle düşünüyordum. Hepimiz yeni parçalarla ilgili çok heycanlıyız ve bunlar yayınladığında bizde patlama yapacağız!!

NZ: Yeni parçaları ne zaman kayıt edeceksiniz? Bu parçaların internete erken düşmenizi engellemek için uyguladığınız önlemler yada prosedürler var mı?
DV: Biliyosun bazı insanlar internete birşeyler koyup bunu bedava yapmayı benim bilmediğim bir sebepten kendilerinde hak olarak görüyorlar. Bu bir problem...Ben CD satın alırım, grupları desteklerim çünkü ben bir hayranım ve hayran olduğum grubun güzel şarkılar yapmaya devam etmesini istiyorsam onları bir şekilde ödüllendirmeliyim ve bu ancak para ile mümkün olabilir. Eğer grup sattıkları albümlerden uzun süreli kâr sağlıyabilirse müziğe ara verip günlük işler yapmaları gerekmez ve devamlı müzikle uğraşıyor olurlar. Bence kendine müzik hayranı diyen herkes bunu yapar ve bu şekilde iyi müzik varolmaya devam eder. Bunu yapmayanlar ise gerçek müzik hayranı değillerdir. Sadece şekilcilerdir. Bazı insanlar sanatlarına kan,göz yaşı ve aşk koyuyorlar ki bu sanat müzik olabilir, resim olabilir yada film olabilir farketmez, bunlar çok büyük paraya ve zamana mal olurlar. İnsanlar nasıl yiyeceklerini yada arabalarını bedavaya getirme beklentisine giremezlerse eğlenceleri içinde girmemelidirler. Herkes bu konuda bilinçli olmalıdır. Eğer ben cdlerimi para verip alıyosam diğer herkeste böyle yapabilir.

NZ: Peki hala kaset alıyomusunuz?
DV:Çok nadiren. Biliyosun bunları uçakta yanında taşımak yada bunları takıp çalıştırma yolları çok aptalca! Müzik dinlemeyi çok severim ve ipod’um sağolsun bunu yapabiliyorum. Bu günlerde alan büyük bir problem ve bu sebepten ne kadar bi koleksiyonum olsada dijital yollar daha iyi.

NZ: Yeni şarkılara geri dönelim. Şu an iki Morbid Angel albümü arasındaki en uzun zamanı geçirmekteyiz... Peki bu uzun sürenin size bi yararı oldu mu? Özellikle şarkı yazmak konusunda.
DV: Elbette. Ne yapmak istediğimizi bulmamızı sağladı. Kendimizi tekrar etmek istemiyoruz ve katalogun geniş olduğunda farklı bişeyler yapmak çok zor oluyo ama bizim hala insanları hayal kırıklığına uğratmayacak bir kaç numaramız var.

NZ: Bir kaç ropörtajda Trey’in şu sıralar davul ve bass ağırlıklı müzikler dinlediğini okumuştum. Bu tip ögeler müziğinize girebilir mi?
DV: Dürüst olmak gerekirse o tip müzikten açıkça bir enerji geliyor, özellikle o tip bir müzikten yani hiç gitarın ve gerçek davulun olmadığı türdeki bir müzikten. Ama bilirsinki bizim hem bir gitaristimiz hemde bir davulcumuz var. Ve tabii ki insanların dans edeceği bir müzik yapmayacağız! Bu tip işlerle ilgili farklı şeyler var. Bu tip şeylerin enerjisini kullanabiliriz ayrıca Trey’in asıl bahsettikleri gerçekten sert, şiddet dolu, Rotterdam tarzı işlerdi. Onlar gerçekten agresif işlerdir. Death metalin vokal, gitar ve gerçek davulları olmayan hali gibi düşünebilirsiniz. Bu tarz müzikte hissettiğiniz enerji bariz daha kuvvetli. Bu tür kendi türündeki diğer alt dallar arasında, Death Metal, Metal’in diğer alt dalları için neyse o.

NZ: Peki size ilham veren şeyler nedir? Yani açmak gerekirse gizem ve ortak ilgi alanları mı bunu sağlayan şeyler?
DV: Benim temellerimin ne olduğunu biliyorsun. Ve müzik, bir çok şey hakkında konuşmak için mükemmel bi platform. Grup her zaman bağlardan kurtulmaya çalışmıştır. Bunları en değerli hallerinden itibaren yıkmak ise kişisel gelişim ve güçlenmeyle ilgili. Ben her zaman korkuyu ve korku temasını bir hikayenin parçalarını birleştirmeyi mükemmel buldum ve bu beni çok eğlendiriyor. Bu yüzden bunları kullanmanın yollarını buldum. Bahsettiğim metaforik yollardır ve genelde bunla ilgili 3 yada 4 yol vardır.Ben insanlara bazı parçaları kendi kendilerine koymalarına izin veriyorum ve işin sadece sanatsal boyutu ile ilgileniyorum.

NZ: Gizem içerisinde ilginiz olmasının bundaki enerjiyi size aktardığı söylenir. Bu doğru mu?Hiç doğaüstü yada gizemli tecrübeleriniz oldu mu? Ben böyle şeyleri hep merak etmişimdir.
DV: Kesinlikle. İnsanoğlu inanılmaz yaratıcı bir varlıktır. Zihinlerimizi önyargılardan ve kısıtlamalardan uzak tutabilirsek zihnimizde bizi yaratıcılığın inanılmaz boyutlarıyla tanıştırır. Durgunlaşmanıza izin vermezseniz, duygularınıza konsantre olamazsanız sizin için gökyüzünün en tepesi sınırdır. Biz insanları herzaman bu limitlerin üzerine taşımalarını sağlamaya çalıştık, hiç bir şey göründüğü gibi değildir. Dışarda çok daha büyük bir hayat var. Tek yapmamız gereken kendimiz için biraz zaman ayırmak, iyice düşünmek ve hayattaki yerimizi bulmaktır. Kutunun içinde düşünmek kolaydır, çünkü insanların ne yiyeceklerini, ne zaman neden hastalanacaklarını tahmin edebilir ve para kazanabilirsiniz. Bir adam maça gider içi bir sürü abzürt malzemeyle dolu sosislisini yer sonra karnı ağrımaya başlar. Doktora gider doktor bi ilaç verir. Adamın karın ağrısı geçer. Ama nedenini hiç bi zaman düşünmez. Vücudunun kabul etmediği şeyleri vücuduna almaya devam eder. Bu sayede hem ilaç şirketi para kazanır hemde maçın oynandığı stad. Bu çember böyle sonsuza kadar devam eder. Biz bile bu şekilde çok para yapabiliriz! HAHA!

NZ: Senin başınıza gelen özel doğaüstü bazı tecrübelere dönelim.Bunları biraz açabilir misin?
DV: Açmamayı tercih ederim, çünkü bunlar kişisel şeyler. Ama bir şey beni bunların içinde tutuyor çünkü bunların herşey kadar gerçek olduğunu biliyorum ve hayal etmeye ve keşfetmeye açık olan herkes bu deneyimleri yaşayabilir ki bu tecrübeler sadece sizin kendi kendinize koyduğunuz limitler kadar geniştir. Aslında herkes denemeli bunu, hayal etmeli, yaratmalı, sadece 15 dakikalığına oturmalı kendini günün akışının dışına çıkarmalı ve düş dünyasına dalmalı. Ben herzaman düş dünyasına dalarım. Aslında ben büyük bir hayal perestim! İnsanlar yanıma gelir ve iyi olup olmadığımı sorar. Aslında ben o anlarda sadece düşünüyorum, Hayal ediyorum.(!) Eğer buna zaman bulabilirseniz bu mükemmel birşey, aslında zaman bulmakta değil, zaman yaratabilirseniz!.. Çünkü bu sayede insanlar hem kendilerinin hem çevrelerinin daha iyi farkında olacaklardır.Böylece bazı parçaları başkalarının sözüne bakmadan birleştirebilirler. Eğer birşeyi sadece kendiniz düşünürseniz bu sizin için başkasının tavsiyesini almaktan çok daha önemli olur. Size tecrübe kazandıracak bazı olayların içinde olmak çok iyi birşeydir çünkü siz, kendini ve aklını dış dünyaya kapatan birinden çok daha önemli bir insansınız. Kendinizi yaşamaya zorladığınızda hayatta çok daha fazla şey olduğunu göreceksiniz.

NZ: Çok uzun zaman önce Şeytan'ın Kilisesi’nin üyesiydiniz...
DV: Bunu reddetmiyorum ama bu tip bi hiyerarşi içerisinde çokta fazla etkin değildim. Bu tip bi oluşum basit bi spor klübü gibi bişeydir. Sonuçta politika belli, herşey bu tipte bir oluşum olabilir. Katılmıştım çünkü iyi birşey olduğunu düşünmüştüm. Biliyorsunuz orada bir çok kurala karşı antitezler var. Ve Dr. Lavey’in kitabı gerçek bir kitap, soru sormaya başlayan insanlar için mükemmel bir başlangıç yeri. Çünkü bence organize olmuş dinler dünyadaki bir çok sorunun ve dar görüşlülüğün merkezinde. Örneğin İslam... Büyük olasılıkla en az Hristiyanlık kadar, belki ondanda kötü bir şey. Sanırım organize dinlerden bir problemi olmayan bir tek Budizm var, çünkü nerdeyse Paganizm gibi. Bu ayrı bir yol ve diğerleri işe yaramayan başka başka yollar... Bütün dinler aynı inancı paylaşıyor, kadınları eziyor ve bu benim kabul edemeyeceğim birşey.
Ben bunu yapabileceğim en iyi yolla yıkmaya çalışıcam. Bir çevre içinde olduğunuz zaman her şey zihin kontrolüyle ilgili.. Hatta kilise bile bukadar önemli değil. Anlatmaya çalıştığım şey insanları yönlendirecek iyi bir hedef vardı, herkesin aynı düşünmesini sağlayan bi hedef... Yani Hristiyanlık bu noktada onların sadece bi araçları. Sonuçta dışarıda dogmalar üzerine kurulmuş bir çok yasa var ve bunların var olmaması gerekiyor. Misal Dünyada öyle yerler var ki sırf Tanrı söyledi diye Pazar günler alkol ve meşrubat satılmıyor!.. Şaka gibi... Ve bazı yasa kırıntıları varki insanlar varklıklarından hiç endişelenmiyor.. İşte bu an, onların işlerinin bittikleri andır. Ve son olarak İslam... Bu şeyin tümüyle ortadan kaldırılması gerekiyor.! Aptalca, birçok probleme sebep oluyor ve hiç birşeyle uyuşmuyor. İnsan haklarına tamemen uyumsuz, kadınlara hükmediyor,vahşi ve kötü haberlerin sebebi... Tabii ki bu benim görüşüm.

NZ: Morbid Angel üyesi olarak,bunca yıl herhangi bir Hristiyan yada dindar bir grupla karşı karşıya geldiniz mi?
DV: Tabii ki! Eski zamanlarda konserelerimizde polis görevlendirdiler, konserlerimiz iptal edildi. Harikaydı! HAHAHA! Ama umrumda değil. Biz işimizi yapıcaz ve beğenmeyen gelmesin. Kimseyi konserimize gelmeye zorlamadım bu yüzden yaptığımız şey kimseyi ilgilendirmez. Eğer uğrarlarsa harika bir gösteri yaşarlar ama gelmezlerse dışarıda harika bir gösteriyi kaçırdıklarını görerek otururlar. Ben kimseyi dinlerinden döndürmeye çalışmıyorum. Sadece onları kalıpların dışında düşünmeye, açık fikirli olmaya ve kendilerini zorlamaya teşvik ediyorum. Maalesef bazı insanların içinde bunlar yok. Dinsel dogmalar yıllarca insanların içinde yaratıcılığı öldüren bi hastalık olmuştur ancak bazılarının içindede yaratıcılığı ortaya çıkarmıştır. Demek istediğim örneğin Marquis de Sade (striker’ın notu:din çevresinin onaylamadığı biri desem röportajı okuyanlara yeter sanırım.), düşündü ve yaptığı herşeyin sebebi çevresindeki aşırı Hristiyan topluluk. Bu nedenle de olabildiğince sert ve olabildiğince vahşi bir yol seçmiş kendine -tabii ki sanatsal yönden- . Bu çok güzel. Hatta hapisteyken yazdığı mektuplar onu hapise düşüren romanlarından dahada heycan verici!Eğer araştırırsanız size ilham vericek şeyler bulacaksınız.

NZ: Hemen konuyu değiştirelim.Geçen yıl Milan’a gittiniz ve gittiğinizde efsanevi mermili kemeriniz alındı.Geri alabildiz mi?
DV: Bilirsin her şey bitti ve ben kemerimi geri aldım. Dava açtım ve bana bir çok paraya mâl oldu. Materyallere çok önem vermem ama asıl önemli olan şey benim yanlış birşey yapmamam. Ben suçlu değilim. Çok iyi bir avukat tuttum. Eğer sahne kostümü için tutuklanacağını söyleyen bir yasa varsa, ve eğer polis gerçek cephane ve sahne kostümünü ayırt etmekten acizse.... İnanamamıştım, bütün bu olaya inanamamıştım. Tutuklanmıştım ve bir odada bir SWAT ekibi gibi duran elemanlarla tutulmuştum. Benimle dalga mı geçiyorsunuz modundaydım. Hayır dalga geçmiyolardı. Ama sonuna kadar savaştım. Savaştım çünkü ileride benimle aynı durumda olan birisi olursa ve biliyorsun, böyle bi noktaya taşımaya çalıştım durumu... Biliyorsun,hadi yasayı değiştirelim! Ama Birleşik Devletler'le İtalya’nın yasa sistemleri çok farklı.Durumun benim için olumsuz şartlara dönüştüğü ana kadar orda kaldım ancak çok büyük ve gereksiz bir para harcamak zorunda kaldım. Kemeri geri aldım ama devrim yapmak gibi bi niyetim yoktu.. HAHA!

NZ: Soulfly’ın 2008 yılında çıkan Conquer albümündeki Blood Fire War Hate şarkısına konuk vokal olarak katıldınız. Bu fikir nerden çıktı?
DV: Senelerdir Max (Cavalera) ile arkadaşız. Orlando, Florida’da benim yaşadığım yere 1-2 saat uzaklıkta olan bir stüdyoda albüm kayıtlarını yapıyordu. Beni aradı ve “Bu albümü kayıt ediyorum ve elimde senin söylemeni istediğim bi şarkı var, ilgilenir misin?” dedi. Evdeydim, programımda uygundu ve çok iyi vakit geçirdim. Max çok iyi bir adam ve bilirsin,bunu yaparken çok eğlendik. İşler güzel gittiğinde bunları yapmak çok harika.

NZ: Yani şimdi Yeni Zelanda/Avustralya turu bitiyor ve siz eve yeni albümü bitirmeye gidiyorsunuz öyle değil mi?
DV: Kayıtlar bitene kadar Güney Amerika’da 6-7 şovumuz daha var ve hepsi bu kadar, tabii gökten tepemize bir saçmalık daha düşmezse. Ama böyle bir şey olucağını sanmıyorum. Artık böyle şeyleri yeterice başımıza geldiği bi noktadayız artık sadece albümü bitirelim moduna girdik.

Anal striker’ın notu : Benim çevirdiğim bölüm buraya kadar. 2 soru daha kaldı ama onlar Yeni Zelanda ve niye ABD’de çok fazla konser vermedikleri ile ilgiliydi.Röpotajın ingilizce versiyonunu merak edenler yada son 2 soruya bakmak isteyenler Röportajın orjinaline şu linkten ulaşabilirler: http://nzrock.com/modules/wordpress/index.php?p=692
Çevremde yaptığım çevirilerle tanınan biri olmadığım için bazı yerlerde hata yapmışsam kusura bakmayınız:)
Son olarak imlâ bozukluklarının büyük kısmını düzelttiği için Hakan’a teşekkür ederim…



Bira.gen.tr'den Alıntıdır..

Katatonia'dan Yeni Albüm: Night Is The New Day

yorum

Night Is The New Day ile ekimde çıkacak olan albüm Peaceville Records tarafından dağıtılacak. Albümün kapak tasarımı şekildeki gibi iken albümdeki parçalar henüz açıklanmadı.

Kalmah Uni-Rock Extreme Fest'te

3 Ağustos 2009 Pazartesi yorum
http://www.365gunmuzik.com/resimler/habergorsel/unirockfestival_200.jpg
UNIROCK EXTREME FESTIVAL
3 Ekim 2009 Cumartesi

Unirock Festival`in yaraticilarindan yepyeni bir festival: UNIROCK EXTREME FESTIVAL

Son iki yilda OPETH, DARK TRANQUILLITY, KREATOR, TESTAMENT, PARADISE LOST ve AMON AMARTH gibi metal muzigin dev isimlerini sahnesinde agirlayan ve toplamda 25.000 kisinin katilimiyla bu alanda rekorlara imza atan UNIROCK FESTIVAL, yeni bir festival icin hazirliklarina basladi.

3 Ekim Cumartesi gunu tek gunluk etkinlik olarak duzenlenecek UNIROCK EXTREME FEST`de yerli ve yabanci toplam 7 grup sahne alacak.

Festivalin kesinlesen ilk konugu Finlandiya metal muziginin parlayan yildizi KALMAH.

Bu muzige gonul vermis herkes ile 3 Ekim Cumartesi gunu UNIROCK EXTREME OPEN AIR FESTIVAL`de gorusmek uzere!!!


www.unirockfest.com
www.myspace.com/unirockopenairfestival

Tarja Turunen Konseri'nde Mekan Değişikliği, Biletler Satışta

yorum

Tarih : 08.10.2009
Saat: 21:00
Mekan : Balans Jolly Joker
Bilet fiyatları: 56,50 TL
Ön bilgi:
- 18 yaş sınırı vardır.
- Belirtilen saat kapı açılış saatidir.

Nightwish grubundan tanıdığımız Finlandiyalı soprano Tarja Turunen, asıl adıyla Tarja Soile Susanna Turunen Cabuli, 1977’de Finlandiya’nın Kitee kentinde doğdu. Müziğe olan ilgisi 6 yaşındayken başlayan sanatçı, 18 yaşında Kuopio kentine taşınarak Sibelius Akademisi’ne devam etti. 1996 senesinde sınıf arkadaşı Tuomas Holopainen kendi müzik projesini hayata geçirmek için kollarını sıvamıştı ve Tarja’dan da bu projede yer almasını istedi. Böylece Tarja, Nightwish grubunun kurucu üyelerinden biri oldu. Aynı sene Savolinna Opera Festivali’nde de yer almasına karşın asıl ilgiyi Nightwish’in 1998 tarihli albümü Oceanborn ile çekti. 1999 senesinde Finlandiya Ulusal Opera’sında sergilenen Waltari’nin Evankelimu adlı eserinde solo performans gösterdi Bu arada Nightwish ile birlikte turnelere çıkmaya devam etti. 2001 senesinden sonra eğitimine Almanya’daki bir üniversitede devam etmeye karar veren sanatçı, Nightwish’in 2002 tarihli Century Child albümünün ve Beto Vázquez Infinity grubunun vokal kayıtlarını orada kaydetti. Aynı sene Century Child adlı uzun soluklu bir turneye çıkan Nightwish’e eşlik etti. Turnenin ardından grup müziğe bir süre ara verme kararı aldı. Tarja ise Almanya’ya döndü. Aradan sonra kolları sıvayan grup, önce Once albümünü kaydetti, ardından da 2004-2005 turnesini gerçekleştirdi. Bu arada Tarja, Yhden Enkelin Unelma (One Angel's Dream) adında bir single kaydetti ve Finlandiya’da piyasaya sürdü. Ülkede başarılı olan bu çalışmanın ardından Martin Kesici’ye “Leaving You for Me” parçasında eşlik etti.

2005’in Ekim ayında Nightwish elemanları, internet sitesinden yayınladıkları bir mektupla sıkıntılarını dile getirerek Tarja’ya grubu bırakma çağrısında bulundular. Bu mektuba Tarja da kendi web sitesinden cevap verdi. Gergin bir söz düellosu sonucunda Tarja Nightwish’ten ayrılarak müzik kariyerine solo devam etme kararı aldı. 16 Eylül 2006’da ilk albümünde yer alan şarkıları özel bir dinletiyle kısıtlı sayıda dinleyiciye sunan müzisyen; dinletinin ardından Berlin, Londra, Moskova, Budapeşte, Atina, Paris, Amsterdam ve Zürih’i de içine alan bir Avrupa turnesi gerçekleştirdi. Kasım 2006’da çıkan Noel alümü Henkäys Ikuisuudesta (Breath from Eternity)’den sonra, Kasım 2007’de hayranların beğenisine sunulan “My Winter Storm” albümü, ilk günden itibaren uzunca bir süre Finlandiya listelerinde 1 numarada yer aldı. Özellikle albümden çıkan “I Walk Alone” ve “Die Alive” single’ları büyük ilgi gördü.

Tarja Turunen, Nightwish’ten ayrıldıktan sonra çıkartmış olduğu ilk solo albümü My winter Storm’un turnesi kapsamında tüm Avrupa’yı dolaşırken, bizleri de Artı3 Organizasyon Türkiye’de “Jolly Joker Balans” ın harika atmosferinde 8 ekim günü Tarja’yla buluşturacak. Finlandiya’nın nefes kesici güzeli Tarja Turunen’in muazzam sesine yine harika gitarlar ve muhteşem tınılar eşlik ederken, rock, metal ve opera’nın karışımı sizleri saatlerce büyüleyecek..

http://www.biletix.com/event.htm?id=KL313

Satanizm Bir Daha Hortladı

yorum: 1

http://www.izmirpolis.gov.tr/bilisim/sibersuc_satanist.asp adresinden hiç bir harfini bile değiştirmeden aldım bu yazıyı. [] yani köşeli parantez içinde olanlar
benim yorumlarımdır.


Fransızca bir kelime olan "SATAN" kelimesinin Türkçe karşılığı "ŞEYTAN"'dır.[Fransız dil uzmanlarını çalıştıran İzmir Polisi, kelimenin kökenine kadar inmiş.] Satanizm ise şeytana ve kötülüğe gösterilen bağlılık ve onları yüceltme demektir.[Anlamını açıkcası bilmiyorum, öğrenmiş olduk] Geniş anlamda "Hristyanlık dininin kurallarının değiştirilmesi" anlamına da gelir.[Hmmm] Ayrıca Satanizm diğer anlamıyla da Tevrat' tan gelir ve " Karşı Çıkan" anlamındadır.


Satanizm akımını kuran ve onu bir doktrin olarak empoze eden ve onu bir din olarak ilan kişi ABD de Kara Papa lakaplı Sandor Anton LAVEY isimli bir şahıstır.[Din olarak ne zaman ilan etmiş merak ettim. Hala felsefik bir akım zannediyordum] LAVEY 11 Nisan 1930 yılında ABD de doğmuştur. Kafkas kökenli bir aileden gelen LAVEY önce aslan terbiyeciliği,[Bismillah] polis fotoğrafçılığı, kriminoloji uzmanlığı, oyunculuk ve hipnotizörlük yapmıştır. 5 yaşından itibaren müzikle uğraşmış, yıllar sonra Elektronik müziği seçerek Synthesizer teknolojisi üzerinde çalışmalar yapmıştır. Majikal müziği ararken Okült müzik adını verdiği parçalar besteliyordu. Ona göre insan; egoist, çirkin, habis ve korkulması gereken bir varlıktı.[Yalan mı?] Kötü olan şeytan değil, aksine insanın kendisi idi ve kötülüklerini şeytan adının ardına gizliyordu.


Lavey 30 Nisan 1966 tarihinde ABD nin San Fransisco kentinde Şeytan Kilisesi'nin (Satanik Kilise) açılışını yaptı. Örgüt; Seçkin, zengin, eğitimli, üretken, eksantrik kişilerden oluşuyordu.[Eksantrik mili diye birşey vardı sanırım, ehliyet kurslarında motor derslerinde gösterirlerdi] Şahsın 1997 de 67 yaşında ölmesinden sonra şu anki liderliğini Amerika' lı bir kadının yaptığı bilinmektedir. Ayrıca Satanistler LAVEY' in yazmış olduğu "THE: SATANİK BİBLE: (Satanik İncil)" ve "SEVEN GATE(Şeytanın Ayetleri)"[Dil uzmanı Fransız olduğu için ingilizcesi yetersiz kalmış, o kadar kusur yeniçerilerde bile olur] isimli kitaplara inanırlar. En son olarak bilinen ABD' de bir Kiliselerinin ve yaklaşık 20 bin üyelerinin olduğu bilinmekledir.


Lucifer, Beelzebub, İblis ve Karanlıklar Prensi gibi isimler ile tanımlanan Şeytan' ın çeşitli sembolleri bulunmaktadır. Fakat sembollerin en önemlisi Pentagram adı verilen beş uçlu yıldızı, kollarını açmış bir adam olarak ifade etmek mümkündür. Satanizmi benimseyen ve sempati duyan şahıslar canlı ve cansız alemde yegane gücün şeytanda olduğunu bir kişinin ne kadar çok kötülük yaparsa şeytana o kadar yakın olunacağına ve derecesinin de o alanda büyük olacağına Şeytana yakın olanların ise öbür alemde Cehennemde fazla ceza çekmeyeceğini ve şeytanın hizmetlerinde olacaklarından dolayı rahat bir ortamda zebanilik yapacaklarına inanırlar.


Ayrıca LAVEY "SATANİZMİN TEMEL İLKELERİ" isimleriyle yazdığı kitabında şeytanı tanımlamış ve onun müsamahayı, realiteyi, duru ve temiz bilgeliği, nezaket ve kibarlığı temsil etliğini söylemiştir.Burada LAVEY' in şeytanı sevimli hale getirme uğraşısı açıkça hissediliyor. Lavey' in şeytanı bu şekilde yorumlaması ilginçtir. O, kötülüğün ve şerrin kaynağı olarak bilinen şeytana, başka bir urba giydirerek sevimli hale getirme uğraşısı içinde gibidir. LAVEY Şeytana sadece güzel olan şeyleri layık görmemiş, bazı olumsuzlukları da nispet etmiştir. O nazik olduğu yerde aşırı serttir, hoş gördüğü anda baş kaldırıcı ve asidir. LAVEY, etrafındakilere; Allah' ın iyi Şeytanın kötü olduğunu dikte eden bir çevrede yetiştiklerini, iyi ve kötüyü, insanların kendi amaçlarına uydurup kullandıkları, rotatif terimler olduğunu söylemektedir. İşte Şeytan bu seçim gücünün sembolüdür.


SATANİSTLERİN BELİRLEYİCİ ÖZELLİKLERİ :[En sevdiğim konu!]


Satanistlerin ortak özelliği giyimlerinde siyah ve kırmızı renkleri tercih ederler.[Kırmızı İyidir isimli bir deneme yazmıştım. Onu okumuş olacaklar]

Deri pantolon,başlıklı tişörtler.abartılı gümüş takılar.[Kime göre abartılı takılar ?] Yaz kış bot.postal ve çizme giyerler. [Pis kokar ayakları demeyi unutmuşlar.Yaz kış bot, postal giyiyorlarsa, ööğğğkk. Eğer bir satanisti tanımak istiyorsanız ayaklarına bakın, kesin mantar hastasıdır.]


Kiliselerde yapılan ayinlere katılırlar.Çünkü Satanistler kiliseyi Şeytan için En iyi arkadaş görürler.[Hadi "Şeytan" kelimesini özel isim diye büyük yazdınız, "En" kimin adı? Şeytani bir sembol mü?]


Çoğunluğu yukarıda da belirtildiği üzere Satanistliğin Hıristiyanlık kurallarının değiştirilmesi amacını taşıdığından ters haç takarlar.


Kıyafetlerinde Satanist amblemleri taşırlar. Bu amblemlerin en önemlisi çift daire içerisindeki yıldızdır.Diğerleri ise hayali çizilmiş insan ve hayvan karışımı yaratıklardır.[Bunlar bilindik şeyler.]


Özellikle geceleri metruk yerlerde ve mezarlıklarda toplanıp ayin yaparlar.[Metruk kelimesini ilk defa duydum. Herhalde boş karanlık falan gibi manaları olmalı. Ankara`da ki satanistler de muhtemelen ayin yapmak için Haymanaya falan gidiyordur.]

Satanistler lider olarak kabul ellikleri Anton Sandor LAVEY' in kitaplarını okurlar.

Metal Müzik satan kasetçilere ve kafelere takılırlar. [Buyrun nerden yakarsanız yakın]


Kedi kanı içerler ve bununla ölümsüzlüğe ulaştıklarını iddia ederler.[Kedi kanı içerek kusarlar desek? Ölümsüzlük sallamaları falan...] Satanistlerin nihai hedefi şeytanı da yenerek sonuçta dünyayı ele geçirmektir.[Dr. Evil`ı çok seyretmiş bunlar] 7, 13, 666 sayıları, keçi, şarap ve ekmek onlar için kutsal sayılır.[Şarap!]


Bütün dinler ve bütün kutsal kitaplara karşı aşırı bir saldırganlık içerisinde olurlar. [Doğru. Mesela ben Dostoyevski`nin Karamazov Kardeşler`ini okuduktan sonra yatağın üzerine fırlattım.]

Guruba dahil her üyeye bir Mitolojik isim verilir. Özellikle Yunan tanrı ve tanrıçalarının isimleri ile mitolojik kahramanların isimleri verilir.[Sanki on beşbin tane yunan tanrı ve tanrıçası varda. Tabii, bir süre sonra bu isimler Hera17ank, Apollo-mrt gibi hallere dönüyor]


Satanistler kendileri dışındaki herkesi, bilinçsiz, bilgisiz ve aptal görürler. [Ben demedim, kendileri söylemiş...]


SATANİZME GÖRE ŞEYTAN:[Hiç yorum yok..]


Şeytan yasaklayıcılığı değil, affediciliği temsil eder.

Şeytan boş hayallerin değil, asıl gerçekliğin temsilcisidir.

Şeytan ikiyüzlülüğü, hilekarlığı değil, bilgeliği temsil eder.

Şeytan nankörler için boşuna harcanmış sevgiyi değil, hak edenlere gösterilen şefkati temsil eder.

Şeytan kötülere karşı öbür yanağı dönmeyi değil, intikamı simgeler.

Şeytan bazen insanı, bazen de hayvanı temsil eder. Bazen daha farklı bir yaratık olarak dört ayak üzerinde yürüdüğü farz edilir.

Şeytan günah diye nitelendirilen fiziksel, akli ve duygusal zevklere neden olan tüm zevklerin simgesidir.

Şeytan kilisenin şimdiye dek sahip olduğu en iyi arkadaşıdır.

Şeytan barışçı değil savaşçıdır.

Kötülüklere karşı suskun kalmak yerine, intikam almayı öngörür.

Günah diye nitelendirilen, fiziksel, akli ve duygusal tüm zevklerin simgesidir


SATANİZM' İN İLKELERİ:


LAVEY� in yazmış olduğu THE SATANİK BİBLE isimli kitabında Satanistlerin hayat kurallarını şu 11 madde şeklinde sıralamıştır;


Size sorulmadığı sürece fikirlerinizi kimseye söylemeyin. [Keşke herkes böyle yapsa]

İçinde bulunduğunuz sıkıntıları, mutlaka duymak isteyenler dışında kimseye açmayın. [Doğrudur bence de]

Bir başkasının evinde misafirseniz ev sahibine saygılı olun veya daha işin başında oraya gitmeyin. [E bunda yanlış olan ne ?]

Sizin kendi evinizdeki misafir sizi rencide eder, canınızı sıkarsa sizde ona karşı zalimce davranın, [Peki]

Karşı cins açıkça davet etmedikçe karşınızdaki insanı taciz etmeyin ve cinsel ilişkiye girmeyin [Tecavüz etmeyin demiş, etmeyin.]

Problemi çözüp birini derdine çare olmak gibi bir mesuliyetin haricinde siz ile ilgisi olmayan hiçbir işe burnunuzu sokmayın. [Bunu okumuştuk sanki daha önceki satırlarda]

Kendi emel ve arzularınızı gerçekleştirmede, şayet sihrin gücünü kullanarak başarılı olduysanız mutlak suretle sihrin hakkını verin. Onun gücünü kabul edin. [Ehhh, sihir yapabiliyor olsaydım zaten hakkını verirdim. Geçiniz]

Sizinle alakalı olmayan hiçbir şeyden şikayette bulunmayın. [Polisi de meşgul etmemiş oluruz]

Küçük çocuklara zarar vermeyin. [Tamam]
Vahşi hayvanlara zarar vermeyin. [?]

Açık yerlerde yürürken kimseye zarar vermeyin. Eğer birisi sizi rahatsız ederse ona, bunu yapmamasını söyleyin, eğer hala buna devam ederse onu ortadan kaldırın. [Bu en güzeli imiş]


SATANİZMİN YAYILMA STRATEJİSİ : [Örgüt planı...]

1-SEMPATİZAN: Bu tür işlere ve eylemlere meraklı tipler zaten birer satanist adayıdır. Bunlar belirli bir şahısın etrafında toplanmaya başlarlar. Onun gibi giyinme, onun gibi konuşma, benzeri hareket ve tavırlar takınmaya başlarlar. [Biz buna sempatizandan ziyade ergenlik diyoruz]


2-ADAYLIK: Satanist guruba takılan bir kişi onlarla birlikle hareket etmeye başladıktan sonra bu gurup içinde bulunan ve gurubu gözaltında bulunduran kişi, belirli kıvama gelen kişileri seçmeye ve onlarla ilgilenmeye başlar. Kendisi ile ilgilenildiğini anlayan kişi kendisini daha fazla önemsemeye başlar, eğitimci tabir edilen gurupla ilgilenen şahıs ilgilendiği kişilerin sosyal ve ekonomik durumları ile yapabileceği işlerin hangi derecede olduğunu anlamaya çalışır. Yani gruplarına katılmaya çalışan şahısları kendilerine bir kötülük amacıylamı yoksa bilerek ve isteyerek mi girdiğini sınamaya başlar.


4- KÖLELİK: Grup içerisindeki lider konumunda bulunan şahıs artık kurbanı etkisi altına almaya başlamıştır. Bu kişinin her dediği yapılır ve o örnek alınır,sözünden dışarı çıkılmaz, maddi ve manevi yönden gurup lideri beslenmeye başlanır. Örnek olarak bu şahıs sizi birisinin kötülüğünden koruyorsa sizde ona yemek söylersiniz veya hediye vermeye başlarsınız. [Buna günümüz Türkiyesinde "Kankalık" falan diyorlar]


4� EĞİTİM: Şahıs yavaş yavaş Satanist olmaya başlamıştır, [Hmmmm] fakat bu hiçbir zaman karşı tarafa söylenmez, ilgilenen kişi kurbanın fiziki yapısına göre savaşçı, düşünce yapısına göre filozof, her iki özellik bir arada varsa yaylımcı kadroya dahil eder veya büyü ve ayin işlerine meraklı bir kişiliğe sahipse büyücü veya ayinci olarak yetiştirirler. Zeka ve kabiliyetlere göre tüm faaliyetlere katılıp eğitimci olunur. [Action Man gelecek hepimizi kurtaracak]


5- EĞİTİM SÜRECİNİN TAMAMLANMASI: Vampirlikte denilebilir. [Ohha!] Artık şahıslar güneş ışığından sıkılmaya, güneşe çıktığında vücudunun yandığını hissetmeye başlamıştır.[Aşmış bunlar] Bundan böyle şahıslar kötülük yapma derecesini yükseltmeye başlarlar. Hoşlanmadığı veya kendisine zarar verebileceğini düşündüğü kişilerin enerjisini çekmeye çalışır.[Satanizm de mıknatıslığın yeri ve önemi isimli bir sonraki çalışmayı bekliyorum ] Kendisine gönderilen kötü enerjileri geri göndermeye ve karşı tarafa savaş açmaya başlanır. 16 ve 17. kademeye kadar bu eğitim ve kendini geliştirme çabaları bu şekilde devam eder. 32. derecede artık bir Cadı veya bir Vampir derecesine gelmiş şahıs gelebileceği en üst makamda bulunmaktadır.[Bunlara acaba kendileri inanıyorlar mı?] 33 ve en son derece olan Şeytanın Oğlu olabilme en nihai derecedir.[Beşiktaşta bir topçu vardı, Rüzgarın Oğlu diyorlardı.]


SATANİST AYİNLERİ :[Hen hen]


Satanist ayinleri her ayın 13. de genellikle metruk binalarda, mezarlıklarda ve ormanlık alanlarda tam gece yarısı ve genellikle yedi kişinin katılımıyla KARATEKE ismini verdikleri gurup liderlerinin öncülüğünde yapılır.[Tabii] Karateke üzerine Satanist amblemi taşıyan siyah bir cübbe giyer. Bir masa üzerine ters haç veya pentagram işareti çizilerek ortasına gümüş bir kupa konur. Dünyada yaşayan iki canlı olan kedi ve keçinin kanının sadece negatif iyonu taşıdığı, keçinin kendileri için kutsal sayılması, kedinin ise nankör olduğu için düşman olarak görürler ve kedinin boğazını keserek kupanın içerisine akıtırlar. Önce gurup lideri ardından da üyeleri kanı içerler.[Şarap götürmemişlermiydi bunlar ayine? Neden kan içerler ki] Pozitif iyon taşıyan insan kanı, kedi kanı ile birleşince insanda rahatlama olur ve bu rahatlama devam edene kadar ayin devam eder. Bazen de Black Metal veya Death Metal müziği eşliğinde toplu ve bir arada seks yapılır.[Katılmak isteyenler için telefon numarası verseydiniz.][Death metal eşliğinde cima etmekte pek zevkliymiş]


Bu ayinlerde gön,[bu ne ya] kedi kanı, kara ip, şarap, kılıç, zil ve mum gibi bazı ritüelleri kullanırlar[Sinan gelirken migrosa uğrada iki şişe kan alıver gözüm.]. LAVEY' in Satanik incil' de bahsettiği bütün argümanların mutlaka bulunması zorunluluğu yoktur. Bir miktar para, şilte, gonlar siyah cübbe, kadeh ve kılıçların konulabileceği özel bir şey olmayabilir. İhtiyaç duyulan şey sadece sessiz bir yerdir. Satanist kilise bu durumdaki bir sataniste şu tavsiyede bulunur. Mumu yakın ve önünüze koyun. Dik oturun derin nefes alın ve sakinleşin. Şuurunuzu, tüm dış düşüncelerden temizleyin. Aleve bakarken içinizden veya yüksek sesle "KARANLIĞIN EFENDİSİ! BEN HAZIRIM, SENİN GÜCÜNÜ HİSEDİYORUM, BEN ŞEYTANIN SAHİPLENDİKLERİNDEN BİRİSİYİM, SELAM ŞEYTAN" deyin. [Selam!]


Yapılan ayinlere yabancılar katılamaz.[Tc vatandaşı olmak ve bunu belgelemek şarttır.] Ayin esnasında olanlar başkalarına anlatılmaz. Anlatanlar ise cezalandırılır. Bu cezalar vücutta sigara söndürme, elleri ve ayakları arkadan bağlanarak kafaya boş bir teneke geçirilir ve şahıs çıldırana kadar tenekeye su damlatılır. [Bahadır Boysal okumanın sonu.] Diğer bir ceza ise kadınlar tarafından uygulanan hadım etmelerdir.[Güzel mi acaba kadınlar ?]


TÜRKİYE' DE SATANİZM [En heyecanlı yer]


Satanizm, Türkiye'de ilk olarak internet' le yayılmaya başladı. Daha sonraları Heavy Metal grupları vasıtasıyla ilk adımlarını atarak özellikle gençler arasında yayıldı.[Doğrudur, ihtiyarlar paraya tapıyor] Şeytana tapanların çoğunluğunun gelir seviyesi yüksek vatandaşların çocukları olduğu, bu çocuklarında din ve öteki Kutsal değerlere karşı oldukları bilinmektedir. [Madem biliyorsun git yakala. Bu saçmalıkları yazıcağına devletin verdiği para yerine gitsin] Gençlerin bu işe başlaması önce bu müzikleri dinlemesi ile başlar,[Hay Allah`ım] sonra ise masum görünümlü arkadaş gurupları içerisinde satanist inancı yavaş yavaş empoze edilir.[...]


Ülkemize bir başka giriş şeklide İnternet� in dünyada sonraları da Türkiye de yaygınlaşması ile birlikte iyice taraftar topladı. Özellikle maddi durumu iyi olanların bu iş içinde olmasının nedeni evlerinde bilgisayarı ve kendisine ait bir odası olan gençler eğlence için internete bağlanarak "Chat" denen karşılıklı sohbetler yaparlar. Chat' Ieşme esnasında Satanistlerin ilginç chatları ile karşılaşır ve sohbete başlarlar. Bu ilk adımdır. Sonra Satanistler bu şahsa çeşitli bilgiler verir. Mesela; Satanizmin geçmişi ve geleceği, bulunduğu ildeki kendilerine yakın müzik marketler[ooff offf], şahıslar ve adreslerini vererek bunlarla bağlantı kurmalarını isterler ve böylece hedeflerine ulaşırlar.


Türkiye'deki Yayınları: Non Serviam,[Brehh] Şebek (Köprüaltı),[Biliyordum!] Ölüm ve Cenaze,[Tabii] Mahşer, Aşk ve Şarap, Shamain, Kadavra Zine, Piramit Zine, Mazine, Sombre, Toprak, Rockline, Mat gibi dergiler.[Bizi unutmuşlar, tüh..]

Türkiye'deki Müzik Gurupları: Satanic Werses,[Şair burada Satanic Verses demek istemiş, ama çok ağdalı bir dil kullanmış] Ehrimen,[Hayret bizim grubun adını doğru yazmışlar] Witctrap,[Tabii Tabii, birde yazabilsen] Pagan, Shamain, Asceraus, Sarkofokos,["Götünden sallamanın en güzel örneği". ] Sagu, Hezzihill,[Gülerler adama] Mopheus, Death Out [Şairin burada ne demek istediğini ben bile anlamadım] gibi yerli Heavy Metal gurupları.


Ayrıca Ülkemizdeki şimdi ki eylem planlan Sultanahmet Camii' nin yıkılması,[Töbe Töbe] Taksimde Cami yapılmak istenen meydanın işgali,[Evet, orada bakire kescekler] el yazması bir Kur' an-ı Kerim' in yırtılarak klozete veya denize atılması,[Buradan da anladığımız gibi satanistler alaturka tuvaletler yerine alafranga tuvaletlere sıçıyor] Kaşıkçı Elması' nın çalınması,[Birisi tv. de aksiyon filmi gösterimini yasaklasın. En azından kötü adamları yakalayan polis filmlerine bir on yıl kadar ara verilsin] kendilerine muhalif olup zarar verebilecek insanların Şeytana kurban edilmesi,[Kurşun adres sormaz ki] gücü ellerine geçirdikleri zaman ise din ayırımı gözetmeksizin bütün ibadethaneleri tahrip edeceklerini, ayrıca Hitler Faşizmini benimseyerek Türkiye' yi yabancı ırklardan temizleme gibi planları vardır.[Eylem planı değişti, bundan sonra mussolini faşizmi benimsensin] Faaliyetlerinin yoğun olduğu iller İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Antalya, Bursa, Eskişehir, Kayseri� dir.[Bildiğim kadarıyla Samsun da da kasetçi olmalı. Bir kontrol edin isterseniz]

Katkılarından Dalayı Güvenlik Şube Müdürlüğü'ne Teşekkür ederiz.[Ediniz. Ediniz ama yemişler be hocam sizi...]


-------
Alttaki resim de yine aynı siteden alınmıştır. İzmir Emniyetinin olaya bakış açısında ki ciddiyeti yansıtır sanırım.Daha çok yoruma gerek yok bence...




Bira.gen.tr 'den alıntıdır..

Çilekeş

31 Temmuz 2009 Cuma yorum
Çilekeş

Görkem Karabudak - Vokal, Elektro Gitar
1984 yılında Ordu’da dünyaya gelen Görkem Karabudak beş yaşında piyano ile müziğe başladı. 13 yaşında Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi "keman" bölümünü kazandı ve yedi yıl burada Elif Enacar ve Arif Abbasov ile keman eğitimini sürdürdü. Elena Puşkova ile koro, daha sonra kazandığı Gazi Üniversitesi Müzik Eğitim Fakültesinde de Günay Akgün ile şan çalıştı. Prof. Erol Erdinç yönetimindeki Bilkent Gençlik Senfoni Orkestrasında ve birçok oda müziği orkestrasında görev yaptı. Konservatuar eğitimini sürdürürken, 2002 Kasım ayında vokalist olarak Çilekeş grubuna dahil oldu. Halen 2006 yılında girdiği Bilgi Üniversitesi Müzik Bölümünde eğitimini sürdürmektedir.


Ali Güçlü Şimşek - Elektro Gitar
1983 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Ali Güçlü Şimşek, ilköğretim ve lise öğrenimini Bursa’da yaptı. Bursa’da lise yıllarında gitar çalmaya başladı ve yer aldığı gruplarla müzik çevrelerinde beğeni topladı. Üniversite öğrenimi için Ankara’ya yerleştiğinde Cumhur Avcil ve Görkem Karabudak ile Çilekeş’i kurdu. 2004 yılında hayallerini gerçekleştirmek için grup arkadaşlarıyla beraber İstanbul’a yerleşti ve müzik okumaya karar verdi. Halen Bilgi Üniversitesi “Ses Teknolojileri ve Kompozisyon” bölümünde okumaktadır.

Cumhur Avcil - Davul
Bursa'da 1980 senesinde doğdu. Bursa Erkek Lisesi yıllarında müziğe ilgisi arttı ve davul çalmaya başladı. Lise yılları boyunca değişik gruplarla çalarak bir çok organizasyonda yer aldı. 1999 yılında Ankara Üniversitesi Psikoloji Bölümünü kazanarak Ankara'ya yerleşti. Bir sene sonra kendi stüdyosunu açarak, bir çok gruba eşlik etti ve müzik çalışmalarını sürdürdü. Bu yıllarda çeşitli rock festivallerinde ve barlarda ses teknisyeni olarak çalıştı. 2002 Kasım ayında Çilekeş'in kurulmasıyla grubun davulcusu oldu. 2004 yılında Psikolog unvanını alarak Ankara Üniversitesi Sosyal Antropoloji Bölümünde yüksek lisans öğrenimine başladı. Çilekeş’le beraber İstanbul’a yerleşmelerinin ardından üniversite değiştirerek İstanbul Üniversitesi Sosyal Antropoloji Bölümünde yüksek lisans eğitimine devam etti. Halen bu bölümde yüksek lisans tezi çalışmalarına devam etmektedir. Cumhur Avcil 2005 yılından itibaren Turkish zilleri ve 2008 yılından itibaren Sonor davulları kullanmaktadır.

Gökhan Şahinkaya - Bas Gitar
1979 yılında Samsun’da doğdu. Ortaokul yıllarında rock müziğe ilgi duymaya başladı. Lise yıllarında kurduğu grubu ile çeşitli organizasyon ve şenliklerde çaldı. Üniversite eğitimi almak için Ankara’ya yerleşti ve bir bar grubunda bas gitar çalmaya başladı. Limon Bar’da John Doe ile çalarken Çilekeş ile tanıştı. Görkem ile bir proje grubunda yer aldı. 2003 yılında Bilkent Üniversitesi’nden bilgisayar programcısı olarak mezun oldu ve tamamen müziğe yöneldi. 2006 ya kadar birçok grupta çaldı. 2006 Mart’ında Çilekeş’e katıldı....

2002 yılının Ekim ayında kurulan ÇİLEKEŞ, vokalde Görkem Karabudak, elektronik gitarda Ali Güçlü Şimşek, bas gitarda Gökhan Şahinkaya ve davulda Cumhur Avcil’den oluşuyor.
İlk konserini Kasım 2002’de Ankara Saklıkent’te gerçekleştiren Çilekeş, 2003 ve 2004 yıllarında verdikleri konserlerle önce Ankara’da dikkatleri çektiler. 2003`ün Mayıs ayında önlerinde gerçekten önemli bir fırsat olduğunu henüz bilmedikleri Fanta Genç Yetenekler Aramızda yarışmasına katıldılar. Ön elemeleri aşan Çilekeş, İç Anadolu Bölgesi Finali`nde canlı performansıyla beğeni toplayarak Türkiye Finali`ne katılmaya hak kazandı. Grup, yarışmanın Türkiye Finali`nde Melih Kibar, Meltem Taşkıran, Teoman, Levent Yüksel, Engin Akıncı`dan oluşan jüri önünde yine canlı performansıyla göz doldurarak yarışmayı kazandı.

Bu gelişmenin ardından daha büyük organizasyonlarda, daha geniş kitlelere ulaşmaya başlayan Çilekeş, konserlerin yanında albüm çıkarma fikrini aklına koydu ve yeni parçalar yaparak bir demo hazırladı.

Canlı performanslarıyla gözdolduran grup, yarışmanın arkasından davet edildikleri ve 17 şehri kapsayan Türkiye turnesinde Candan Erçetin, Beyaz, Harem ve Nev ile birlikte yaklaşık 350 bin kişiye ulaşma fırsatı yakaladı. Böylece büyük çapta bir turneye çıkan ilk amatör grup oldular ve henüz ilk albümleri çıkmadan kayda değer bir dinleyici kitlesi yakalamayı başardılar.

Prodüksüyonuna 2005`in Mart ayında İTÜ MIAM`da davullları kaydederek başladıkları ve özellikle üniversite gençliği tarafından dört gözle beklenen ilk albümleri “Y.O.K.” Volkan Başaran’ın prodüktörlüğünde Haziran 2005’te ONAIR tarafından yayınlandı. Şarkıların söz, beste ve düzenlemelerinin tümünün Çilekeş’e ait olduğu albümde Rap müziğin yükselen ismi Fuat, Kurban grubunun davulcusu Burak Gürpınar ve alternatif müziğin önemli ismi Aylin Aslım da birer şarkıda konuk müzisyen olarak katıldılar.

“Y.O.K.” albümünün gördüğü büyük ilgiyle beraber Çilekeş, Türkiye’de ve yurtdışında verdiği konserlerle hayranlarıyla buluştu. Özellikle Kasım 2005’te gerçekleştirdikleri Honduras konseri büyük ses getirdi ve Orta Amerika’da sahne alan ilk Türk Rock grubu oldular. 2005, 2006 ve 2007 yıllarında birçok uluslarası festivalde aralarında Deftones, Megadeth, Garbage’ın da bulunduğu sayısız Dünya çapında isimle aynı sahneyi paylaştılar.

Sevenlerinin sabırsızlıkla beklediği ikinci albümlerinin prodüksüyonuna 2008’in Şubat ayında Tarkan Gözübüyük prodüktörlüğünde Stüdyo Flat’te başladılar. “Katil Dans” adını verdikleri bu albümde yine tüm şarkıların söz, beste ve düzenlemeleri Çilekeş’e ait.

Bora Uslusoy

yorum
1972 yılında İstanbul'da doğdu. Orta okul ve liseyi Özel Tarhan Koleji'nde okudu. 1990 yılında İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi'ne girdi. Okulda tanıştığı Nev'in teşvikiyle gitar çalışmalarına ağırlık verdi. Kısa süre sonra öğrenci kahvelerinde gitar çalıp şarkı söylemeye başladı. 1993-1996 yıllarında ilk grubu Pandora ile Caravan, Hayal Kahvesi, Kemancı gibi klüplerde sahne aldı. Bu grupla MTV News'ta yer aldılar. 1995-1996 döneminde yayınlanan Hit Sound ve Soundmag dergilerinde editör olarak görev aldı ve 'gitar yazıları' yazdı.

1996'da Musicians' Institute London, Guitar Institute of Technology (GIT)'ye girmeye hak kazandı. Dünya çapında bir üne sahip bu müzik okulunda solo ve ritm gitar, armoni, şarkı yazarlığı ve benzeri konularında çalışmalar yaptı. Dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen 300 kadar müzik öğrencisi arasından Bernard Purdie Funkshop'a şarkı yazarı olarak seçildi. İkisini kendi yazdığı altı şarkının stüdyo kayıtlarında çaldı. GIT'den üstün başarı gösteren öğrencilere verilen 'Gold Award' ödülü alarak mezun oldu. Londra'da çeşitli gruplarla sahne çalışmaları yaptı.

Müzik hayatına, doğduğu topraklarda devam etmek için 1997'de İstanbul'a döndü. Yurtdışındaki müzik eğitimi için yarım bıraktığı İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi'nden 1998'de mezun oldu. Aynı yıl Guitar Club adını verdiği gitar okulunu kurdu. Günümüze kadar yaklaşık 600 gitar öğrencisi ile çalıştı. Bu öğrencilerden kimileri müzik dünyasının profesyonelleri arasındaki yerini alırken, kimileri de müzik alanında yurtiçinde ve yurtdışında akademik çalışmalar yapmaktadır. 1999-2000 döneminde çalıştırdığı Özel Darüşşafaka Lisesi okul orkestrası; KASDAV 3. İstanbul Liselerarası Müzik yarışmasında 30 okul arasından En İyi Beste, En İyi Orkestra, En İyi Yorum dallarının tümünde birincilik ödülü kazandı.

Eylül 1997'de İstanbul'a dönüşüyle birlikte sahne çalışmalarına tekrar başladı. Rock, blues, funk, pop gibi tarzlarda müzik yapan pek çok grupla İstanbul'da hemen hemen bütün gece klüplerinde sahne aldı. Bu çalışmalarda müzisyene yüklenen "eğlendirici" kimliğini kabullenmek istemeyen Bora Uslusoy 1999 yılının başlarında sadece kendi müziğini çalacağı bir grup kurmaya karar vererek çaldığı tüm cover gruplarından ayrıldı.

1998-2002 döneminde zamanının büyük çoğunluğu beste çalışmalarına ayıran Bora USLUSOY, özgün ve içten şarkı sözleri, modern ve sıra dışı armoniler ile al'a turca ezgileri harmanlayarak tamamen kendine özgü bir sound ortaya koymayı başardı. Bu anlayışla yazdığı şarkılarda gitaristliğinin yanı sıra solist ve şarkı yazarı kimliği ile öne çıkıyordu. "İster Misin?" adlı demo albümü müzik çevrelerinde beğeni topladı. 2003 yılında Bora Uslusoy Band adını verdiği grubuyla pek çok konser verdi. Bu konserlerde kendi parçalarının yanı sıra MFÖ, Fikret Kızılok, Bülent Ortaçgil gibi usta müzisyenlerin parçalarına getirdiği değişik yorumlarla dikkat çekti.

Beste çalışmalarının yanı sıra Guitar Club'ta gitar öğrencileri ile yaptığı derslerin bir sonucu olarak Şubat 2003'te ilk kitabı Progressive SOLO GİTAR METODU yayınlandı. Alıştırmalara ait kayıtların yer aldığı cd ile birlikte satılan bu ilk kitap gitar dünyasında büyük ilgi uyandırdı.

Bora Uslusoy Band, 2003'ün Haziran ayında başlayan albüm stüdyo çalışmaları nedeniyle canlı performanslarına ara verdi. Serdar Öztop'un prodüktörlüğünde yaklaşık altı ay süren kayıtlarda tüm enstrumanlar canlı çalındı ve grubun sahnede yakaladığı canlı sound aynen kayda aktarıldı. "Umutsuz Aşk" adlı ilk albüm Haziran 2004'te ÖZTOP Müzik etiketiyle müzik marketlerdeki yerini aldı. Albümdeki on parçanın tümünde söz, müzik ve düzenlemeler Bora Uslusoy ait.

Bora USLUSOY'un gitar eğitimi alanında yayınlanmış diğer kitapları şunlardır: 'Yeni Başlayanlar İçin Gitar Metodu', 'Solo Gitar İçin Diziler ve Arpejler', 'Bas Gitar Metodu' (Bas gitarist Savas YATMAZ ile birlikte). 2006'da faaliyete geçen Modern Müzik Akademisi'nin kurucularındandır. Ve Modern Müzik Akademisinde şu anda gitar eğitmenliği yapmaktadır..

Beyaz Önlük

yorum
Beyaz Önlük

Grup üyeleri Aşkın KAPLAN, İlhami YAVA ve Göktuğ GÖKTAŞ Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi'n de öğrenim gördükleri dönemde tanıştılar.

Bireysel sürdürdükleri çalışmalarını 1987 yılında kurdukları "Grup Çizgi"de bir araya topladılar. Konserleri ve bar çalışmaları olan grubun, üniversitede kurdukları "Müzik Kulübü" genç müzisyenlerin yetişmesinde etkili oldu.

Mecburi hizmet ve askerlik nedeni ile grup çalışmasına ara veren üyeler, çalışmalarına bireysel olarak devam ettiler. 1996 yılında tekrar bir araya gelen grup üyeleri ürettikleri besteleri kitlelere ulaştırmak adına "Beyaz Önlük" ü kurdular...